Sahip olduğumuz olanaklar ve güçle Dünya Kupası finallerine katılabilmeyi umuyorduk. Umuyorduk, çünkü futbolda garantiler yoktu, ama umutsuzluk da yoktu. Bize o umudu veren, hâlâ beğenmesek de futbolumuzun ulaştığı olanaklardı. Söz gelimi, eskiden “Avrupa ile bu bütçelerle baş edemeyiz” gibi gerekçeler ileri sürerdik. Hocalarımızı yetersiz sayardık! Şimdi bakın Galatasaray’a, kadrosu parasal değerle Avrupa’da 17.sırada! Başında bir Fatih Terim gibi imparator, bir Mancini! Kulüp onlara ayda bir milyon liranın üzerinde para verebiliyor!
Bu ülkenin ulusal takımı Dünya Kupası finallerine katılmalıydı... Bunu elbette beklemeliydik. Olmadı. İşte şimdi böyle, play-off zamanında bile sıradan rakiplerle ucunda bir şey olmayan bu maçları oynuyoruz.
Aslında kimi kazanımlar da var sayabiliriz. Terim’in yaptığı gibi, kentlerin, kulüplerin, ikinci planda kalan oyuncuların ulusal takım olgusuna ısınmalarını sağlamak, birincisi. Bunlar hem ulusal takıma ısınmayı hem de takımı yönetenlere sıcak bakmayı sağlar. Bu da şeydir.
Eğer ucunda sonuçla elde edilecek bir beklenti olsa idi son iki maçta kadrodaki oyuncuların çoğu kampa bile çağrılmazlardı. Alabileceğimizi alamamanın kırıcılığını gidermek için de son iki rakip çok uygundu. FİFA sıralamasında K.İrlanda 90, Belarus 83.sıradaydı. Çıtır rakiplere üstün görünmek bir moral katkı sağlayacaktı. Bu da bir kazanımdı.
Terim K.İrlanda maçının sakatlanan iki oyuncusu, Semih ve M.Topal’ın yerine A.Demir ve Umut’u koyarak bir anlamda ilk onbirde değişiklik yapmamıştı. Aynı takımı sınamak da bir kazançtı. Tek maçlık raporunu kısaca şöyle verebiliriz ulusal takımın: Hücumda istekli, cesur, güvenli ama tam yetenekli değildi; takımca savunmada orta alandan geriye doğru sarkan bir yetersizlik gösterdi. Bireysel sivrilenler de G.Gönül, Caner, Arda ve Umut’tu...
İkinci yarılarda çok oyuncu değiştirme oluyor. Değişiklikler oyun yapımızı farklılaştırdı, ama üretkenliğimizi artırmadı. Ayrıntıyı atlayalım. Sözü özü şu: Milli takım için yaptığımız yeni hamleye, varmak istediğimiz hedefin çook gerilerinden başladık. Ve biz bu başlangıçları geçmişte defalarca yaptık. Durun bakalım bu defa ne olacak... Şimdiden görünen bir şey yok.