Eş zamanlı birden fazla uluslararası toplantı yapılıyor İstanbul’da; pek çok ülkenin üst düzeyiyle katıldığı, dünyanın öndegelen düşünürlerinin de konuştuğu toplantılardan dünkü gazetelere en geniş biçimde yansıyan, Danimarkalı bakanın ‘AB toplantısı’nda sarf ettiği, “Ülkenizde basın özgürlüğünün tehdit altında olması endişe verici” cümlesi oldu.
Bir toplantıdan diğerine koşup duran Başbakan Tayyip Erdoğan ve bakanları günün tek cümleye indirgenmesinden herhalde rahatsızlık duymuşlardır.
Rahatsızlık duymaları, dışarıdan bakıldığında ve içeriden bazı çevrelerce ülkemizin ‘basın özgürlüğü’ konusunda özürlü görüldüğü, medyanın siyasi baskı altında bulunduğu algısının yayıldığı gerçeğini değiştirmiyor.
Yakın zamana kadar benim de yazılarımla katkıda bulunduğum bir gazete, kuruluşundan beri kadrosunda yer almış, yazı işleri müdürlüğü görevini üstlenmiş, son beş yıldır Washington’da temsilciliğini yapan Ali Akel’in iş akdini feshetti. Sebebi, Uludere olayı konusunu işleyen yazısında, Başbakan Erdoğan ve hükümeti hedef almasıymış... Öyle deniyor... Gazete de farklı bir açıklama getirmeyip suskun kalarak bu kanaati pekiştirmiş oluyor...
Yanlış bir kanaat bu. Dün Star yazarı Yalçın Akdoğan sütununda Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Ali Akel’in yazısından da gazetenin tasarrufundan da her şey olup bitene kadar habersiz olduğunu yazdı. Yazdığını ilk elden bilecek kadar Başbakan Erdoğan’a yakın bir isim Ak Parti milletvekili Yalçın Akdoğan...
Halbuki hiçbir biçimde dahli olmadığı bir konuda suçlayıcı parmaklar doğrudan Tayyip Erdoğan’ı işaret ediyor...
Son zamanlarda gazeteleriyle ilişkileri kesilmiş başka yazarların başına gelenin faturası da Başbakan Erdoğan’a çıkartılmıştı; tek tek ele alınsa, o olaylarda da, kendisinin doğrudan veya dolaylı herhangi bir müdahalesi olmadığı görülecektir.
Görülse ne olacak? Algılama bunun tam tersi yönde. Giderek yayılan “Türkiye’de medya baskı altında, muhalif kalemler işlerini kaybediyor” kanaati içte de dışta da olağanüstü etkili olmaya, raporlara geçmeye, ülkemize gelen yabancı konukların yetkililerin yüzüne karşı eleştiri yapmalarına yol açmaya başladı.
Bunda ülkemizde her siyasi iktidarın medyayla ilişkilerinin her zaman ve her ortamda şekerrenk olmasının payı var elbette. Bizdeki medya düzeni gazeteciliği ‘her şeye muhalif’ olmak sayan bir anlayışa teslim; sadece askeri yönetimlerde uslu çocuklaşıyor, sonrasında hep haylazlık yapıyor medya.
“Yaparsa yapsın” demeyin, sorun buradan kaynaklanıyor çünkü. Siyasilerin doğru tasarruflarına da karşı çıktığı için medyanın yanlış siyasi tavırlara yönelttiği eleştiriler havada kalıyor.
Kuruluşundan itibaren ayağına sayısız çelmeler takılan Ak Parti, neredeyse bütün kural-dışı girişimlerde medyanın da sorumluluğu bulunduğuna inanıyor. Başbakan Erdoğan’ın ağzından bazısı ‘yaralayıcı’ sözler çıkmasının sebebi de bu.
Yaralayıcı tavırlar dönüp dolaşıp sonunda iktidarı yaralıyor ama... Hiç ilgileri bulunmayan olayların faturası neden siyasilere çıkartılıyor dersiniz?
Sağlıklı bir medya düzeni kurulana veya Ak Parti ileri gelenleri medyadaki temelsiz eleştirilerin sandıkları denli toplumda etkisi bulunmadığını anlayana kadar bu kavga-gürültü devam edeceğe benziyor.
Ne yazık ki böyle.