Başbakan Erdoğan güçlü bir kişilik. Beğenseniz de beğenmeseniz de kitleleri etkileyen bir karizması var. Dengeleri iyi kolluyor, siyasetin nasıl yapılacağını biliyor. Bulunduğu konum ve kişisel özelliklerinden kaynaklanan gücü yüzünden dünya ve Türkiye siyasetindeki olayların akışını değiştirebilme yeteneğine de sahip.
Ancak Erdoğan ne dünyada ne de Türkiye’de karşı-karşıya olduğumuz tüm sorunların tek sorumlusu değil. Onun alacağı bir kararla Kürt ya da Kıbrıs sorunu çözülmez, İsrail-Türkiye ilişkilerinin seyri değişmez, Suriye’deki iç savaş bitmez, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki ilişkiler normalleşmez. Bunların hepsi olsa bile Türkiye aynı Türkiye olmaz.
***
Onun alacağı kararlar kendisinin ve Türkiye’nin ağırlığı yüzünden bazı sorunların çözümüne katkıda bulunur ama unutmayalım ki bu saydığımız sorunlarda Türkiye ve onun başbakanı sorunun taraflarından sadece biridir. Bazı akademisyen ya da gazeteci arkadaşlarımızın düşündüğü gibi tek belirleyici değişken değildir.
Mesela Kıbrıs sorununun çözümü için atacağı iyi niyetli ama zamansız bir adım adadaki ve dünyadaki dengelerin sallanmasına, Türkiye’nin Annan Planı’nın ötesinde bir “taviz” verebileceğinin zannedilmesine yol açar. Çünkü diğer aktörlerin beklentileri hesaba katılmadan Kıbrıs sorunu çözülemez.
Kıbrıs sorunu 1974 yılında durup dururken Türkiye’nin adayı işgal etmesinin neticesinde oluşmuş bir sorun değildir. Ardında koca bir tarih ve onlarca farklı çıkar vardır. Türkiye adadaki sorunun çözümü için adım atarken tüm denge, beklenti ve çıkarları hesaba katıp öyle hareket etmek zorundadır.
Başbakan Erdoğan’ın yapacağı bir çıkışla Kıbrıs sorununun çözüleceğini zannetmek diğer aktörlerin gücünü ve etkisini hafife almak olur. Bu durum Erdoğan’ın, dolayısıyla da Türkiye’nin Kıbrıs ya da başka bir sorun alanında inisiyatif almaması gerektiği anlamına gelmez.
Vurgulamak istediğim Erdoğan’ın alacağı bir inisiyatifle mucize yaratamayacağı, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sorunları bir çırpıda çözemeyeceğidir. Bu kural ne yazık pek çok sorun için geçerlidir. Yine mesela İsrail ile olan ilişkilerde de tıkanıklığın nedeni Erdoğan değildir.
İsrail Mavi Marmara olayı için özür dilemiş ancak tazminat sorununun çözümü konusundaki sorumluluğunu yerine getirmekte çekimser davranmıştır. İsrail’in tazminat ödememekte direnmesinin kendince haklı nedenleri olabilir. Fakat haklı nedenleri olması ilişkilerin normalleşmesini tıkadığı gerçeğini değiştirmez.
İki ülke ilişkilerindeki sorunları Türkiye üstünden okuyan bazı “analistlerin” varsaydığı gibi tıkanıklığın sebebini Erdoğan’ın kişiliği olarak görürsek ve gösterirsek ne sorunun çözümüne, ne de tespitine katkıda bulunuruz. 2008 Gazze müdahalesi öncesinde ilişkilerin neden Erdoğan’a rağmen mükemmel olduğunu açıklayamayız. Üstelik de İsrailli muhataplarımızı yanlış beklentilere yönlendiririz.
Kürt sorunu hakkında da benzeri bir algı söz konusudur. Her şey Erdoğan’dan beklenmektedir. Evet, Kürt sorununun on yıllardır Türkiye’nin yaptığı hatalar sonucunda bu aşamaya geldiği bir gerçektir. Hataların telafi edilmesi şarttır. Telafi için iktidara ve onun başında olan Başbakan Erdoğan’a sorumluluk düşmektedir.
Ancak artık sorun kendi dinamiğine kavuşmuştur. Bu dinamikler hesaba katılmadan, Kürtlerin beklentileri ve PKK dikkate alınmadan atılacak tek taraflı adımlar sorunun çözümünden çok daha da içinden çıkılmaz hale gelmesine yol açabilir.
Unutmayalım ki tüm milliyetçilikler gibi Kürt milliyetçiliğin de nihai amacı kendi devletini kurmaktır. Çözüm için sadece Türk milliyetçiliğini terbiye etmek yetmez. Çözüm Kürtlerin bu topraklarda bir arda yaşama iradesini güçlendirmekten geçer. Bu da tek başına demokrasiyle ve insan haklarıyla olmaz. Öyle olsaydı bu yazının kaleme alındığı ülke Kanada’nın Kebek sorunu olmazdı.
***
Gasp edilen hakların iadesi, demokrasinin tüm kurum ve ilkeleriyle çalışması Kürt sorununun çözülmesi, en azından yönetilmesi için tabii ki olmazsa olmaz koşullar arasındadır. Ekonomik refahın artması, anadilin kullanılması da gereklidir. Ancak yeterli değildir. Başka ülkelerdeki emsallerin gösterdiği gibi siyasi dengeler her gün yeniden kurulacak ve kurgulanacaktır. Kürt sorunu tek bir reform paketiyle çözülmeyecektir.
Başbakan Erdoğan benim de beğenmediğim pek çok şey yapmış olabilir. Güçlü ve karizmatik liderliğiyle Türkiye ve dünya siyasetini etkileyebilme potansiyeline de sahip olabilir. Fakat karşı karşıya olduğumuz sorunların çoğu taraflardan birinin değişmesi ve pozisyonundan fedakarlık etmesiyle çözülebilecek sorunlar değildir. Bu yüzden inisiyatif isteyelim ama mucize beklemeyelim, tüm sorumluğu da bir tek kişiye yüklemeyelim...