Geçenlerde başka bir platformda yayınlanan bir yazımda "Batı Medeniyeti" yerine "Batı Bedeviyeti" ifadesini kullanmış ve bunun aynı zamanda yakınlarda çıkarmayı planladığım kitabımın adı olacağını belirtmiştim. Batının çeşitli alanlarda gerçekleştirdiği ilerlemelerden, diktiği görkemli anıtlardan, göz alıcı teknolojisinden, muazzam kalkınmışlığından, iletişim ve ulaşımda kat ettiği mesafelerden gözleri ile birlikte aklı da kamaştığı, bu yüzden batı medeniyetinin ortaya çıktığı ilk günden beri kesintisiz olarak işlediği cinayetleri göremediği belli olan bir dostum, biraz da hışımla "Sen de her kötülüğü batıdan biliyorsun. Batı medeniyetinin insanlığa kazandırdığı bunca şeyi görmüyor musun? Uzayı fethetmek üzere olan bir medeniyete, hangi gerekçeyle "bedeviyet" (bedevilik) diyebiliyorsun? O zaman şu elindeki akıllı telefonu da kullanma!" falan diye itiraz etmişti.
Dünya ölçeğinde egemen olmaya başladığı günden beri, girdiği her yeri kasıp kavuran... Karşısına çıkan bütün medeniyetleri, insanlığın müktesebatıdır demeden yerle bir eden... Psikopat bir katilin kurbanının bir organını hatıra olarak yanında taşımasını andırırcasına, yok ettiği medeniyetten kalan bir iki parçayı müzelerinde sergilemek üzere götüren... Bunu da genellikle söz konusu medeniyetin ilkelliğinin, geri kalmışlığının, dolayısıyla yok edilmeyi hak ettiğinin kanıtı olarak gösteren... Medeniyet götürüyorum diye girdiği kıtaları kan deryasına çeviren... Amerika'da Kızılderilileri, Avustralya'da Aborjinleri topyekun kılıçtan geçiren... Geride numunelik birkaç oba bırakan... Kara Afrika'yı köleleştiren, esmer Hindistan'ı iliklerine kadar sömüren, Çin'i uyuşturan, bütün ihtişamı ile Asya'yı yerle yeksan eden... İnsanlığın görüp görebileceği en büyük değerler medeniyetinin beşiği İslam alemini, belini doğrultamayacak hale getiren, rejim prangalarıyla bağlayan, milliyetçilik zincirlerine vuran, ırkçılık cenderesinin içine sokan... Çıkardığı ekonomik krizlerle bütün dünyanın kazanımlarının, birikimlerinin kendi bankalarına akmasını sağlayan... Aralarında sömürü gelirlerini paylaşamadıkları için çıkardıkları korkunç savaşlarla insanlığı en az iki kere bitme noktasına getiren... Savaştan yoruldukları zaman da, kanın akmasının devamı için kendi elleriyle kurdukları rejimler ve terör örgütleri aracılığıyla vekalet savaşlarını finanse eden ve şimdilerde, vekillerin yeterince kan dökemediklerini, rejimlerin istenen düzeyde vatandaşlarını boğamadıklarını düşünmüş olacak ki üçüncü bir küresel savaşa hazırlık yapan, kuvvetle muhtemeldir ki gözünü kırpmadan en gelişmiş silahlarını bir kez daha kullanmaktan çekinmeyecek olan ve belki de bu sefer gerçekten insanlığı bitirecek olan bir medeniyete "bedeviyet" değil de ne diyecektim diye cevap verdim dostuma.
Bu dostum, her buluştuğumuzda, özellikle son günlerde, İsrail'in Gazze'de işlediği katliamları gözleri yaşararak anlatır durur. Şu her gün lanet okuduğun İsrail, büyük batı medeniyetinin bir misal-i musağğaridir (küçük bir numunesidir) dedim. O da bir kanser uru gibi bölgemizde peydahlandığı günden beri, önüne çıkanı yiyip bitiriyor. Hani şu "bölgenin tek demokrasisi" diye yutturulan, "dünyanın en ahlaklı ordusuna sahip" diye yere göğe sığdırılmayan İsrail... İslam aleminin bağrına saplanmış küçük batı hançeri! Kurulduğu günden beri çevresine ölüm kusan... Komşularının topraklarını önce işgal, sonra ilhak eden... Bir tümör gibi gün be gün büyüyerek azmanlaşan, azgınlaşan... Filistinlileri, yüz seneden beridir yavaş yavaş yok eden ve bu son günlerde de yok edişi hızlandıran... Lübnan'a dönüp "seni taş devrine döndürürüm ha!" diye tehdit eden... Ürdün'e, Arabistan'a, Mısır'a... "sesinizi kesin, yoksa size ne yapacağımı bilirim!" diye nara atan... İran'a "bekle, sıra sana da gelecek" diye parmak sallayan... İsrail, batı medeniyeti adına değerler katliamını gerçekleştirmesi için görevlendirilen bir ileri karakoldur.
Dostum, ikna oldu mu bilmiyorum, ama "senin tek referans kaynağı olarak gördüğün batı ve ileri karakolları dünyayı bir "değersizlik çölü"ne çevirdiler dostum, bunu gör artık" diye bitirdim sözlerimi.