Sıcak savaş zamanları hariç, Ortadoğu’nun bugün olduğu kadar kaos ve belirsizliğe sahne olduğu bir dönemi hiç olmadı. Üstelik, büyük bir mesai, birçok savaş, işgal, operasyon ve siyasi plandan sonra bölgenin geldiği nokta budur. Daha fazla kan, daha çok ateş ve bir adım sonrasını görememe... Sadece ABD değil, ABD ile birlikte hareket etmeye alışmış olan bütün ülkeler de doğal olarak aynı görüş sorununu yaşıyor.
Şimdi bugün, Irak’ın parçalanma eşiğine gelmiş olması, ABD’nin ve öncelikle Obama yönetiminin her kritik olayda giderek artan çaresizliğine çaresizlik katıyor. Sonu hesaplanmadan üretilen politikaların kaçınılmaz sonunu yaşıyoruz.
Suriye’de başlayan, Maliki yönetimine sınırsız destekle gelişen, Mısır’da darbeyi görmezden gelen, İsrail’e her durumda arka çıkmayı abartan ve en nihayet Kırım’da utanılacak bir hal alan tavırlara politika denirse tabi...
Obama ve takımı, parmakları tetiğe götürmekle kolları bağlayıp seyretmek arasında başka bir politika olabileceğini düşünmediği için Ortadoğu’da (ve Ukrayna’da) hayali olan herkes şansını bir kez denemekten çekinmedi. Esad katliamları artırdı, Sisi darbeyi yapıp kendini başkan seçtirdi, Libya neredeyse geriye döndü, Maliki Sünnileri ezmekte sakınca görmedi,Putin fırsat bulup topraklarını genişletti ve sonunda ABD’nin legal Suriye muhalefetine vermediği destekten yararlanan IŞİD de bölgenin haritasını değiştirmeye karar verdi. ABD başkentinin olup biteni seyretmeye dalan “cesaretlendirici” tavırları herkesin içindeki hevesi kışkırtıyor. Neden yapmasınlar? Kim kime karışabiliyor ki...
Washington’da herkes kapalı kapılar arkasında da önünde de Obama’nın kararsızlığı ve politikasızlığını kıyasıya eleştiriyor ama artık ne fayda? ABD’nin durumu artık gömleğin düğmelerini yanlış iliklemeyle açıklanacak eşiği geçti. Fantastik ve fazlasıyla hayalci politika gömleğinin doğru iliklenmesi mümkün değil zaten. Bölgenin sorunları konusundaki geleneksel ağırlığından bir anda vazgeçip yükü en başta Türkiye olmak üzere müttefiklerin üzerini atıp kenara çekilmek kesinlikle beklenmedik bir durumu ifade ediyor. Beyaz Saray politikasını değiştirdi ama bunu müttefikleriyle paylaşmadan yaptı. Üstelik politikanın da sadece üzerine düşen sorumlulukları kısmını değiştirdi. Mesela İsrail’e destekte değişiklik yok ve mesela geleneksel Arap diktatörlerine arka çıkma politikasında eskiyle arada hiç bir fark yok.
Obama yönetimi kendisini, demokrat olmayan, tek yanlı ve sorumluluktan kaçınan bir hatta tutuyor. Askeri müdahale yapılmadan kolaylıkla çözülebilecek birçok mesele bu ürkek tercih nedeniyle bugün daha fazla kan isteyen devasa vak’alara dönüşmüş bulunuyor.
Dolayısıyla, Washington’un Esad, IŞİD ve hatta şimdilerde defteri dürülecek boyutta şiddetlenmiş Maliki öfkesi siyasi anlam ifade etmiyor. Obama, eylemsizliği sayesinde öylesine büyük bir bıkkınlık yaratmayı başardı ki bütün politika yapıcıları zihinsel felce de uğrattı. Bu yüzden “Ne yapılmalı?” sorusuna elle tutulur, mantıklı bir cevap bulunamıyor...
TTIP... Türkiye’yi bekleyen tehlike ya da fırsat
TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun davetlisi olarak Washington’dayız. Hisarcıklıoğlu’nun burada iş, ekonomi ve politika kurumlarıyla yoğun temasları oldu ki malum bunu yıllardır düzenli olarak sürdürüyor. Şu kadarını söyleyeyim, Rifat bey, Türkiye’yi anlatmakta ve lanse emekte çok başarılı. İyi hazırlanıyor, iyi ifade ediyor ve avantajlı noktaların üzerinde durmayı iyi biliyor. Özellikle ekonomide ve ticarette bu güçlü ifadeye ihtiyaç var.
İyi hazırlanmamız ve kendimizi iyi ifade etmemiz gereken en az diplomasi kadar önemli bir alan da son dönemde giderek gelişen TTIP konusudur. TTIP, (Transatlantic Trade and Investment Partnership) yani Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı... Daha açık ifadeyle ABD ve AB’nin kurmak üzere olduğu ve Türkiye’nin AB’ye üye olmadığı için statüsü gereği dışarıda kalabileceği yeni ve dev ticaret çatısı kuruluyor.
ABD ve AB, coğrafyasında ekonomik, sınai, finansal ve ticari standartları tümden değişeceği ve karşılıklı gümrük imtiyazlarının oluşturulacağı tarihin en büyük ticari hamlesine hazırlanıyorlar. Önceki gün, ABD Ticaret Odası’nda toplantıdaydık, başkan bu görüşmeler için Brüksel’e (yedinci kez) gittiği için katılamadı. Çalışmalar bu kadar aktüel artık...
Mübalağa değil yeni bir küresel ekonomik düzen kuruluyor. ABD geçtiğimiz yıllarda Japonya ve Kore’nin başını çektiği Asya-Pasifik ülkeleri ile yatırımları da içeren TPP (Trans-Pacific Partnership) müzakerelerini başlatmıştı. Şimdi de Avrupa Birliği ile TTIP müzakerelerine oturmuş bulunuyor.
Bu iki anlaşmanın tamamlanmasıyla yeni bir düzen ortaya çıkacak. ABD açıkça okyanusun iki tarafındaki ortaklarıyla küreselleşmeyi yeniden tanımlıyor. İki anlaşmanın tamamlanmasıyla bütün pastanın yüzde 61’ine hükmeden dünyanın en büyük serbest bölgesi oluşacak. Tabiatı gereği Türkiye gibi dışarıda kalanlar için hayat zorlaşacak.
Özetle, bir parçası olamazsak büyük bir tehlikeyle, olursak da benzersiz bir fırsatla karşı karşıyayız.