Son yıllarda bölgesel çatışmaların tırmanışına paralel olarak bu çatışmalara ilişkin küresel boyutta bir duyarsızlık sürecine tanıklık ediyoruz. Böyle olduğu için göç eden milyonlara, öldürülen yüzbinlere kayıtsız kalıyor uluslararası toplum.
2011 yılından bu yana Suriye’de yaşanan zulüm, direniş ve katliam sarmalına dünya kamuoyunun duyarsızlığı ortada. Kimyasal silah kullanan bir diktatöre, İslam ve Müslüman korkusu nedeniyle göz yuman bir Batı dünyasından bahsediyoruz. Müslüman muhaliflerin yönetim alternatifi olmasını kabul etmeyen bir Batı dünyası, Avrupa’sından Amerika’sına sindirdi, yuttu oradaki katliamları.
Şimdi İdlib gündemde. Suriye ordusunun Rusya ile birlikte yavaş yavaş bombalamaya başladığı, sivil kayıpların sadece bizim haber bültenlerimizde yer bulduğu bir küçük şehir. 100 km yakınımızda bulunan ve nüfusu göçlerle 3,5 milyona yaklaşmış bu şehir, katliamlara kurulmuş bir şer saatinin alanı artık.
Tahran’daki zirvede canlı yayında izledik. Cumhurbaşkanımız İranlı ve Rus meslektaşlarına karşı ısrarla ateşkesi savundu ancak masadan mazlumların ve masumların tek hamisinin ülkemiz olduğunun bir kez daha gözler önüne serildiği gerçeğiyle kalkıldı.
12 maddelik bildiride Astana formatının önemine atıf yapıldı ve “terörle mücadele kisvesi altında komşu ülkelerin ulusal güvenliğini zayıflatmayı amaçlayan ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılığı ifade edildi.”
“Suriyelilerin öncülüğünde ve sahipliğinde bir siyasi çözüme ulaşma sürecini ilerletme amaçlı ortak çabaları sürdürme konusundaki kararlılık yinelendi ve Anayasa Komitesi’nin kurulması ile çalışmalarının başlatılmasına yardımcı olmaya yönelik taahhütler vurgulandı,” ifadesiyle Anayasa çalışmalarına vurgu yapıldı.
İnsani yardım konularının önemi vurgulanırken, sığınmacılarla ilgili uluslararası bir konferans fikrinin altı çizildi.
Tahran zirvesi önemliydi ancak İdlib konusunun yeni bir katliam adı olarak ortaya çıkması yönünde Türkiye’nin çabalarına nasıl karşılık verildiğine tanıklık ettik.
Peki Türkiye bütün enerjisiyle burada yaşanacak bir felakete engel olmaya çalışırken, dünya kamuoyu karar vericiler ne yapıyor?
Tıpkı Suriye iç savaşının başından bu yana gözlemlendiği gibi vicdan testinden sınıfta kalıyorlar…
Rabbim bütün masumları adressiz bombalardan korusun, kollasın.