Dünyadaki siyasî buhran, giderek, daha bir 'çıkmaz'a doğru ilerliyor.
Bazıları, 'Yok canım.. Bir 3. Dünya Savaşı kolay mı, öyle?. Bir tarafta nükleer silah varsa, diğerlerinde de var.. Dünya, insanlığın sonunu getirebilecek öyle bir felâketi göze alamaz ' diyor. Ama, '1. ve 2.Dünya Savaşları da bir kıvılcımın cephaneliği patlatması ve o ateşin bütün dünyayı sarması' şeklinde olmadı mı?
Artık, reddi mümkün olmayacak şekilde anlaşılmıştır ki, Amerikan emperyalizmi ve onun güdümündeki Batı /NATO dünyası, özellikle Müslüman coğrafyalarında ve bu coğrafyaların kalbi mesâbesinde olan Orta Doğu'da, yani kendi coğrafyalarından uzak bir noktada büyük bir yangın çıkarmak peşindeler..
Esasen, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki galibiyet ve mağlubiyetlere göre kurulan dünya dengelerinin, dünyanın bugünündeki güç ve zaaf odaklarına cevap veremez olduğu, öteden beri tartışılıp duruyor.. Amerikan eski dışişleri bakanlarından Condolissa Rice, 12-13 yıl öncelerde, 'Orta -Doğu ülkelerinin sınırlarında 20 kadar değişikliğin yapılması gerekiyor' demişti.. O projeler henüz de terkedilmiş değil..
Yalnız Filistin değil, Ürdün, Mısır, Sudan, Suriye, Türkiye, Irak, İran, Afganistan, Yemen, Suudi Arabistan, Kafkasya, Balkanlar, Doğu Avrupa, Ukrayna ve Rusya; hatta Kuzey ve Batı Afrika coğrafyalarında.. Her mıntıkada, halkları birbirlerine düşman edecek olan ihtilaf gerekçeleri ve fitne sebepleri bulunur; bulunamazsa, üretilir.
*
'Savaşı istemeyiniz, ama, geldiğinde kaçmayınız..' meâlindeki 'Hadis-i Nebevî' rivayeti bize ışık tutuyor.
Ve, Hz. Ali'den nakledilen bir savaş tavsiyesindeki derin hikmeti de iyi anlamak gerekir. Çünkü, o diyor ki, 'Düşmanının kılıcı uzun ve kuvvetli, senin kılıcın zayıf ve kısa ise, boş yere kılıç savaşı yapmaya kalkışma.. Senin çaren, kılıç savaşı yapmaksızın, hasmının sana kılıç sallaması için lâzım olan mesafe imkânını ona vermemen ve düşmanına iyice sokulup, boğazını sıkmaktır.'
Evet, Hz. Ali'den gelen bu tavsiye, bugünün Müslümanlarına da, çaresiz olmadıklarını hatırlatmış olmuyor mu?
*
Savaş konusundaki bu genel değerlendirmeden, biraz özele doğru gelelim. Açıktır ki, bugün en büyük gerilim noktası Rusya ile Batı /NATO dünyası arasında.. Kıyasıya devam eden psikolojik ve hatta askerî savaş'ın ayak sesleri giderek yaklaşıyor.. Rusya ile Batı/NATO dünyası arasında bir askerî çatışma meydana gelecek olursa.. 'NATO ülkelerinin coğrafyaları bir bütün sayıldığından, NATO üyesi Türkiye öyle bir savaşta nasıl bir tutum takınacaktır?' sorusunun cevabını verebilmek hiç kolay değil..
Batı/NATO dünyası ise, bu gerilimlerin içinde, kendi coğrafyalarına bir kıvılcım sıçramadan, Siyonist İsrail çete rejiminin en büyük faydayı sağlamasını planlıyor..
*
Bu nokta, elbette Türkiye'yi de ilgilendirmekte.. Amerikan emperyalizmi başta olmak üzere, üyelerin her birisinin, hele de gelişmiş silâhları NATO üyesi olan Türkiye'ye vermemek için, yıllardır ne gibi engeller geliştirdiği biliniyor.
Dahası, Amerikan emperyalizminin Suriye ve Irak'ta, Türkiye'ye yönelik ayrılıkçı mücadeleler vermeye çalışan terör örgütlerine en gelişmiş silâhları bile verdiği, ama o silâhları NATO üyesi Türkiye'ye vermediği; keza o terör örgütlerini askerî eğitimlerden geçirdiği gizli bir şey değil..
Hatta, bu gidişle, NATO'nun askerî açıdan en güçlü iki üyesi olan Amerika ve Türkiye ordularının karşı karşıya gelmesi bile ihtimal dahilinde.. Orta-Doğu yeniden şekillendirilmek istenirken, Türkiye için 'NATO üyeliği' dolayısıyla insaflı davranacaklarını düşünenler varsa, hayal görüyorlardır..
Esasen, Başkan Erdoğan'ın, geçen hafta, 'HAMAS'ın verdiği savaşın, aynı zamanda Türkiye'nin savunması için de verilmekte olduğu'nu söylemesinin, hiç de sıradan olmayan, önemli bir söz olduğu unutulmamalıdır.
*
Açıktır ki, Türkiye'nin denklem dışında tutulmayacak olmasının muhtemel sonuçlarını, 'Putin Rusya'sının da heyecanla bekleyeceğini ayrıca belirmeye gerek yok.. Çünkü, Türkiye ile Amerika, yeni bir Orta-Doğu düzenlenmesi sırasında karşı karşıya gelirse; bu durum, Ukrayna'yı Rusya'ya karşı var gücüyle destekleyen Batı/NATO dünyası için ağır bir kayıp ortaya çıkarır.
Dünyayı yeniden düzenleme gizli niyetleri Amerika ve Batı dünyasında olur da, Rusya'da olmaz mı? Ve bu da, iki büyük gücü ve hatta iki dünyayı, Doğu ile Batı 'dünya'larını karşı karşıya getirebilir. Bunun içindir ki, Başkan Erdoğan, geçen haftaki bir konuşmasında Türkiye'nin, Batı veya Doğu arasında bir denge unsuru olmaya itina gösterdiğini ifade ediyordu.
Tam da bu sırada, Türkiye'nin, BRICS ülkeleri ekonomik birliğine dahil olmak istemesi ve bunun Putin tarafından kabule şayan bir talep olarak değerlendirilmesi ve bu birliğe katılmak isteyen 34 ülkenin daha müracaatının alındığının açıklanması da ilginçtir. Hatırlayalım, (ülke isimlerinin İngilizce yazılışının baş harfleriyle BRICS diye anılan) Brezilya, Rusya, India (Hindistan) Chine (Çin) ve South (Güney) Afrika ülkeleri arasında 2001 yılında kurulmuş olan bu ekonomik birlik, 1 Ocak 2024'te Mısır, Etiyopya, İran, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan'ın katılımıyla 10 üyeli bir yapıya kavuşmuş olup, dünya nüfusunun yarıya yakın bir kısmını içine almaktadır. Ancak Türkiye'nin de üyeliğe kabul edilmesi halinde, Batı/NATO dünyası , Türkiye'nin 200 yıllık Batı'ya yaklaşmaya ayarlanmış- uyarlanmış siyasetlerinden uzaklaşabileceği endişesini dile getirmeye başladı bile, medya organlarında..
*
Bu arada, Putin'in 3 hafta kadar önce Azerbaycan başkenti Bakü'ye gidip İlham Aliyev'le, İran- Ermenistan arasındaki 45 km'lik Zengezur Koridoru üzerinden Nahcivan'a bir demir yolu ve karayolu geçidi açılması konusunda anlaşmaya varması, İran'la Rusya'yı karşı karşıya getireceğe benziyor.. Çünkü, İran, bu bağlantı imkanının Azerbaycan'a zaten veriyordu, ama, münasebetleri Aliyev rejimiyle iyice soğuyunca açılacak bu koridorun güvenliğinin 'Rusya sınır muhafızları'nca sağlanacağının, yani, Sovyet Rusya dağıldıktan 34 sene sonra 300 km. kadar kuzeye çekilmiş olan Rusya askerlerinin yeniden bölgeye dönmesi ihtimalinin, hem Ermenistan'ı, hem de İran'ı derinden rahatsız ettiği görülmektedir.
*
Çin ise, Rusya'nın Batı/NATO dünyası tarafından bir askerî sıkıntıyla karşılaşması halinde, derhal Rusya yanında yer alacağını açıklaması kenarından geçilecek basit bir tablo değildir..
Herhalde bütün bu ihtimallere karşı da kendi geleceğini ve özellikle komşu ülkelerle münasebetlerini geliştirmeye çalışan Erdoğan siyasetinin teyakkuz halinde olmasının, Türkiye'ye, hesaba katılır bir güç dengesi konumu kazandırması, bütün tarafları düşündürecek bir gelişmedir.
*