Kendi içimizle o denli meşgulüz ki, dünyanın dört bir tarafında başı bizden daha dertli ülkeler olduğunu fark edemiyoruz...
Ukrayna? Tabii Hürrem Sultan’ın memleketi de dertli, ama benim gündemimde, hayli uzakta olsa da ve basit bir sebeple patlasa da, derhal yaygınlaşan halk hareketlerine maruz Venezuela var...
Dünyanın beşinci büyük petrol üreten ülkesi Venezuela... Petrol zenginlik demek, değil mi? Hayır. OPEC’in bu önemli ülkesi en basit ihtiyaç maddelerinden bile mahrum bugün; ‘’Tuvalet kâğıdı bulmakta güçlük çekiliyor, süt de yok’’ diyeyim de durumun vahametini anlayın...
Chavez’in ülkesi, onun vefatı sonrasında, bir o yana bir bu yana dalgalanıp duruyor...
Bir üniversite kentinde kız öğrencilerden birinin başına gelen tecavüz olayı, polisin olayın üzerine gitmekte aceleci davranmaması yüzünden, çığırından çıkan sokak hareketlerine yol açtı. Güvenlik güçleri haddinden fazla sert davranıp acımasız müdahalelerde bulununca...
Küçük protesto kentten kente yayılan dev gösterilere dönüştü.
Ukrayna’da sonuca ulaşan, Tayland’ta halen etkisini sürdüren politik altüst oluş, birkaç gündür Venezuela’yı da tehdit ediyor.
Herbiri farklı coğrafyalardan, değişik kültürlerden olan, birbirine hiç benzemeyen siyasi yapılara sahip bu üç ülkeyi kader arkadaşı yapan ortak özellikler var.
Üç ülkede de seçim başarısını arkasına almış liderler işbaşında ve her lider ülkesini demir bir iradeyle yönetiyor.
[Tayland’ta nispeten sakin kadın bir başbakan var, ama onun arkasında, ülkenin darbeyle koltuğunu kaybetmiş eski başbakanı ağabeyi olduğunu herkes biliyor... Önemli bir işadamı olan polis kökenli zengin ağabey, kızkardeşi aracılığıyla, ülkeyi uzaktan yönetiyor...]
Demokrasinin kendini yeniden tanımlama ihtiyacını en çarpıcı biçimde hissettiren bu ülkelerde yönetimler, politik rekabete maruz bulunmadıkları halde, halk hareketleri tehdidiyle karşı karşıyalar... Sandıkta üçünün de sorunu yok; ama sokak üçünü de zorluyor...
Sebep? Sebep, büyük çapta ekonomik... Refaha alışmış halklar, talihlerinin döndüğünü hissettikleri andan itibaren, yönetim güçlü de olsa, rahatsızlıklarını hareketlenerek ifade etmeye başlıyorlar...
Çok uzak olmayan bir geçmişte Brezilya’da da öyle olmadı mı? Şimdilerde halkın sakinleşmesi, Brezilya’nın dört ay sonra yapılacak ‘FIFA dünya kupası’ heyecanı altına düşmesi sayesinde... Yılbaşından hemen önce, temel ihtiyaç maddelerinde kıtlık ile elektrik ve su sıkıntısı sebebiyle, Arjantin’de de sokaklar hareketlenmişti...
Buradan nasıl bir sonuç çıkaracağımı herhalde anladınız: Türkiye’nin aynı hengâmeyi yaşamamasının ve çıkan huzursuzlukların uzun ömürlü olmayışının en önemli sebebi, ekonomimizin canlı oluşu...
Geçim derdine düşen halklar, kısa süre öncesine kadar kendilerine refah yaşatmış bile olsa, yöneticileri hakkındaki görüşlerini değiştiriveriyorlar...
Dışarısı da boş durmuyor tabii, ülkelerin zora düşmesinden yarar sağlayacak başkaları da devreye giriveriyor. Ondan sonra gelsin ‘yolsuzluk’ iddiaları, ‘otoriterlik hevesi’ yakıştırmaları...
Kendi içimizle meşguliyet kötü bir şey değil elbette; ama dünyada neler olup bittiğini göz ardı etmemek şartıyla...