Bu işler hep böyledir: Bir yerde başlar, ama orada durmaz... ABD’de birkaç haddini bilmezin adının geçtiği uğursuz film olayı da orada kalmadı; Fransa’da alesta bekleyen bir dergi hiç vakit kaybetmeden elindeki karikatürlerden özel bir sayı hazırlayarak gemiye atladı. Almanya da sırada...
Sonra da birileri “Bu bir komplo” dediğinde itiraz edenler çıkıyor. Eğer gerçekten bu tür olaylar kendiliğinden meydana geliyorsa, bir yanlışlık nasıl oluyor da bu kadar müşteri bulabiliyor?
Aslında benzer bir durum dün kararın açıklandığı ‘darbe’ konulu dava için de söz konusuydu. Dört fiili, bir de ‘e-muhtıra’ denilen türden askeri müdahalenin yaşandığı ülkemizde, Ak Parti’nin iktidar oluşundan bazı asker kişilerin hazmedemediğini Mısır’daki sağır sultan bile duymuştu. Duymayanlar için ise ‘darbe’ hazırlıkları içerisine girmiş bazı subayların tuttukları notlar vardı. Hadi onlar da yeterli görülmediyse, aralarında ses kayıtlarının da bulunduğu belgeler ‘kanıt’ olarak elden ele dolaşıyordu...
Başta bu hazırlığın yapıldığı ‘semineri’ bir müdahale provasına çevirmiş olan komutan olmak üzere, mahkemeye sevk edilmiş sanıkların bütünü, gözlerimizin içine baka baka farklı şeyler anlatmayı yeğlediler.
Her siyasi içerikli hukuki ihtilafta olabileceği gibi, Silivri’de de, yanlışlıkla ‘sanık’ hale gelmiş olanlar bulunabilir. İsimleri önceden hazırlanan listede yer aldığı halde toplantı günü başka görevlere gitmesi gerekenler... Emir-komuta zinciri içerisinde, askeri disiplin geleneklerini çiğneyemediğinden, yapılanlara karşı olduğu hatta itiraz ettiği halde yargılananlar bile vardır...
Ancak topyekün bir inkara sapmak, alenen yapmaktan çekinmedikleri hazırlıkları başka şekle sokmaya çalışmak... İnsan aklıyla alay etmek gibi bir şey bu...
Disiplin, gördük ki, mahkemede de devam etti.
Siyasi içerikli davalarda mahkeme heyetinin karara varması zordur. Ondan daha büyük zorluk da verilen kararların kabulünde yaşanır. Ülkeyi bizzat veya dolaylı yoldan yönetmenin kendilerinin hakkı olduğuna inanmış bir kadronun, ülke yönetimi yanlış ellere düştüğünde birilerinin “Daha ne duruyorsunuz?” diye kapılarına üşüştüğü komutan düzeyindeki askerlerin, tam da bunu yapmaya çalıştıkları için yargılanmayı kabulleri de hiç kolay değildir.
İşte bu yüzden, dava boyunca, herkes olmasa da içlerinden bazılarının, farklı bir tavır sergilemesini bekleyip durdum. İnkar yerine meydan okumayı, kendilerini yargı önüne çıkartmayla sonuçlanan süreç sırasında kapılarına gelen teşvikçileri sergileme tavrını...
Kimse böyle bir yola başvurmadı.
Sanık listesinde ilk sırada yer alan komutan sözgelimi; en son görev yeri olan İstanbul’da kendisini ziyarete gelmiş işadamları, bürokratlar ve siyasiler ile yaptığı görüşmelere değinmedi bile... ‘Plan semineri’ olarak düzenlenmiş tatbikattan sadece iki gün önce Meclis’ten geri dönen ABD’nin yanında Irak’a müdahaleyi öngören tezkere ile kendi hazırlıkları arasındaki ilintiyi de mahkemeye taşıyabilirdi.
“Mahkum olurlardı” mı dediniz? Karardan sonra bir daha düşünün derim.
Film ‘komplosu’ bizdeki bu gelişmeyi gölgede bırakmamalı.