Bu refleksi tanıyoruz... Hani “Devrimciler burada, makarnacılar kömürcüler nerede?” diye slogan atıyorlardı ve başlattıkları zengin kalkışmasını “devrim” diye yutturmaya çalışıyorlardı.
Gezi’den söz ediyorum...
Holding destekle eylemlerini “otoritarizme karşı mücadele” diye kılıfladılar ama dağdaki çobana yutturamadılar.
Son “ince ayarlama”yı dağdaki çoban yaptı. Gezi’yle murat edilenlerin altını boşalttı.
15 Temmuz ise işin cilasıydı...
15 Temmuz darbesini bastıran “kara kalabalıklar” TOMA’nın püskürttüğü tazyikli suyun karşısında kahramanlık gösterisi yapan çapulcuyu “karikatür” durumuna düşürdü.
Bir yandan çıplak elleriyle tankları durduran “sessiz ve mağrur” bir çoğunluk, diğer yandan tazyikli suyun karşısında şebekçe el kol hareketleri yapan, bunu da “devrimcilik” sayan “aydınlanmış” bir kitle...
Dün, Fethullah beslemesi bazı Amerikalı politikacılarının olası felaket senaryolarını okudum.
Hiç de şaşırmadım.
Irkçı bir faşist olan Donald Trump’ın, söz verdiği politikaları uygulaması durumunda dünyanın başına açılacak gailelerden söz ediyorlardı.
Hayır, sessiz oy çoğunluğunu küçümsemiyorlardı... “Sandık her şey değildir” mızıkçılığına yatmıyorlardı, “Teksas’taki sığır çobanı ne anlar demokrasiden!” demiyorlardı, “Cahil ve eğitimsiz Trump” aşağılamasında bulunmuyorlardı ama bildiğimiz,
tanıdığımız, ezberimize aldığımız ve artık yabancılık çekmediğimiz sözleri tekrarlıyorlardı.
Bu refleksi tanıyoruz işte...
Türkiye’de yaşasalardı, kesin“çapulcu” olurlardı...
Fakat, bir dakika!
Donald Trump’a yönelik “cahil ve eğitimsiz” aşağılaması, yine bu ülkenin aydınlarından geldi.
Mesela Hasan Cemal, “Sandık her şey değildir” demeye getiren bir yazı yazdı ve “dünya” adına “kaygılarını” dile getirdi... Sanki Demokratlar çok barışçıymış, savaş ve işgal taraftarı değilmiş, biricik başarısı terör gruplarını himaye etmek ve silahlandırmak olan Obama dünya barışının son şansıymış, Neo-Con’ların gölgesinde serpilip büyüyen Hillary Clinton da başkanlığı döneminde kuş konduracakmış gibi...
Hani, sakil kaçacağını bilmese, “Sonu Menderes gibi olur” bile diyecek.
Bunu diyemiyor...
Şunları diyor: “Başkan Trump’la birlikte Amerikan demokrasisi de, Avrupa demokrasileri de sarsılacak. Avrupa’daki popülist, milliyetçi gelişmeler, Trump etkisi ile barış ve demokrasiyi daha beter tehdit eder hale gelecek. Britanya’da Brexit’le, Almanya’da sağcı Alternatif sağcı Almanya Partisi ile, Fransa’da Marine Le Pen’in aşırı sağcı Milli Cephesi’yle, Avusturya’daki, Polonya ve Macaristan’daki sağcı, otoriter gelişmelerle zaten kabarmakta olan milliyetçi, popülist akımlar, Başkan Trump’ın ‘yeni Amerika’sıyla demokrasiyi çok daha fazla geriletme imkânını bulacaklardır. Dünyada Putin’ler, Erdoğan’lar, kim bilir belki de, Başkan Trump’la aynı dalga uzunluğunda buluşmanın mutluluğunu bile tadacaklardır.”
Bunları diyen, diyebilen adam, Avrupa’daki “yabancı düşmanlığı” ve “İslam karşıtlığı”nın doğrudan “sosyal demokrat iktidarlar” tarafından organize edildiğini, Ortadoğu’daki terör gruplarının arkasında yine aynı iktidarların bulunduğunu hiç görmüyor.
Daha da acıklısı şu:
İnsanlığa “değerler” armağan etmekle övünen ama işine gelmediğinde bu değerleri çiğneyen, dünyayı iki kez ateşe vermekten çekinmemiş kokuşmuş Avrupa’yı “barış adası” sanıyor. “Donald Trump faşisttir” derken de hiç utanmıyor.
Utanmıyorlar...
Çünkü faşizmin kılıflanmışını seviyorlar!