Dünya düzenini kurup öncülük eden ABD ve Avrupa ülkelerinin, Gazze'de İsrail'in gerçekleştirdiği korkunç katliamlar karşısındaki tepkisizliğini, ilgisizliğini, İsrail'i, gizleme gereğini dahi duymadan açıktan desteklemelerini anlıyoruz. Onların kurdukları dünya düzeninde, adaletin, hakkın, hukukun yerinin olmadığını biliyoruz. Varsa da sadece kendileri için, kendi dünyalarında geçerlidir bunlar. Dünyanın geri kalanı ile kurdukları ilişkinin yegane belirleyicisi çıkarlarıdır. Tarihleri, kültürleri, karakterleri bunun tanığıdır. Herkes karakterine göre hareket eder nitekim. Bu yüzden İsrail'in varlığı, işlediği cinayetler bu sistemin vazgeçilmez bir gereğidir. Kendi ifadeleriyle "eğer İsrail diye bir devlet olmasaydı, onu kendileri kurarlardı." Sanki şimdikini kendileri kurmamış gibi.
İnsanı, asıl hayrete düşüren şey, İslam ve Arap ülkelerinin bütün bu olup bitenleri anlamsız bakışlarla, donuk gözlerle, sanki kendilerinin dışında, uzağında meydana geliyormuş, kendilerini hiçbir şekilde ilgilendirmiyormuş gibi izlemeleridir. İslam ve Arap ülkeleri dediklerimiz de yukarıda sözünü ettiğimiz dünya düzeninin birer ürünüdürler, amenna. Bu düzene kafa tutacak, aykırı hareket edecek iradeleri de, güçleri de yok, kabul. Dünya sisteminin bölgedeki uzantısı İsrail tarafından ihtiyaç hasıl oldukça dövülsünler diye dizayn edilmişler, eyvallah. Küçücük devletçiklere bölünmüşler, tamam. Ama insanın, tarihsel, kültürel, coğrafi olarak ait olduğu toplumun bir parçasına yönelik katliamlar karşısında memnuniyetsizliğini, rahatsızlığını, nefretini gösteren az biraz bir tepkisi, tavrı da mı olmaz? Yüzünü de mi ekşitmez? İlginç değil mi?!
Bunları kendi aramızda konuşurken bir dostum, "bunun nedeni, ağız alışkanlığıyla söylüyorsak da siyasal bir organizasyon olarak İslam aleminin ve Arap dünyasının, diğer bir ifadeyle ümmetçiliğin ve Arap milliyetçiliğinin artık olmamasıdır. Siyasal anlamda İslam alemi, Osmanlı ile birlikte bitti. Artık her devletin, her kümenin kendi "İslam"ı var veya oluşturmaya çalışıyor. İslam mefkuresi yerine Arap aleminde ikame edilen Arap milliyetçiliği de Nasır ile birlikte mezara gömüldü. Artık, Mısır, Suudi Arabistan, Suriye, Irak vs milliyetçiliği var. O yüzden Mısır, ya da başka bir "Arap" ülkesi "Filistin"i, Gazze'yi kendinden ayrı, kendi dışında görüyor. Dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan kötü bir hadise kadar üzülür, orada olup bitenlere. Ruhsuz, soğuk bir diplomatik kınama ile vazifesini savar. Arap milliyetçiliği bir fanteziden öte bir şey değildir" dedi. Ayrıca milliyetçiliğin en geniş sınırlardan başlayıp git gide küçülmek gibi bir özelliği var. Türk milliyetçiliğinin Turandan başlayıp Anadolu'yla sınırlandığını unuttun mu? Milliyetçilik küçültücüdür, küçük düşündürür, diye de ekledi.
Bir aileye, bir kabileye, bir halka, bir millete mensup olmak, insana doğuştan verilmiş bir özelliktir. Yaratılışın bir gereğidir. Bir babanın çocuğuna, çalıştırıp geliştirmesi için sermaye vermesi gibi. Hayatın doğal akışı ve varlığın doğasıyla uyumluluğu esas alan İslam dini, insandan, kendisine sunulan bu sermayeyi büyütmesini, ümmet ve insanlık gibi daha büyük topluluklara ulaşmanın bir basamağı olarak kullanmasını öngörür.
Ama milliyetçilik, insanın, ufkunun, aile, kabile, halk ve milletle sınırlı kalmasını gerektirir. Yani bu aşamaları, evrensele ulaşmanın zemini olarak görmek ve gereğini yapmak yerine onları veya onlardan birini hayatının değişmez gayesi edinir. Gözleri başkasını görmez olur. Onunla yatar, onunla kalkar. Dün kendisinin bir parçası olan başkası artık onu ilgilendirmez olur.
Arap ülkelerinin duyarsızlığının, ilgisizliğinin, güçsüz, etkisiz oluşlarının yanında böyle de bir sebebi var. Ders niteliğinde.