Dünya ekonomisinden olumlu sayılabilecek sinyaller gelmeye devam ediyor. Dünya Bankası’nın son araştırması 2013 için büyüme alanında çok olumlu şeyler söylemiyor ama yavaş yavaş belirsizliklerin azaldığını, istikrarın yeniden oluşmaya başladığını ifade ediyor; Dünya Bankası’nın çalışmasının özetini batı basını “daha az dinamik ama daha istikrarlı bir dünya ekonomisi” biçiminde veriyor.
Dünya Bankası, 2013 için, küresel ortalama olarak yüzde 2.2, gelişmekte olan ülkeler için ise yine ortalama olarak yüzde 5 oranlarında bir büyüme beklentisine sahip.
Büyüme beklentilerinin en kötümser olduğu yer yine avro bölgesi; Dünya Bankası avro bölgesi için başlangıçta tahmin ettiği yüzde 0.1’lik daralmadan beklentisini maalesef yüzde 0.6’lık bir daralmaya çekiyor, revize ediyor.
AB ekonomisinin en güçlü ekonomilerinden Fransa’da imalat sanayi verileri uzun zamandan sonra ilk kez Nisan ayında yüzde 2.6’lık bir artış gösteriyor; Fransa bu imalat sanayi üretim artışını kalıcı kılabilir ise AB ekonomisi için tünelin ucunda ışık görmek mümkün olabilecek ama bu küçük canlanma sinyalleri de işsizlik verilerine hiç yansımıyor, büyük firmalar hala işçi çıkarmalarını sürdürüyorlar ve hem Fransa (yüzde 11), hem avro bölgesi (yüzde 12) yakın tarihin en büyük işsizlik oranlarını görüyorlar.
Fransa’nın korumacı eğilimlerini arttırması, kurumsal reformları yapmakta zorlanması AB bölgesinin bu önemli ekonomisi için en büyük tehlike; hem ABD, hem de AB için yaşanan krizden çıkabilmek için çok uygun bir fırsat olarak görülen ABD-AB serbest ticaret bölgesi projesi için bile Fransa’nın çekinceler öne sürmesi bu ülkenin reformlar için ne kadan isteksiz olduğunun kanıtı.
Fransa’nın, üstelik kültürel olarak daha güçlü olan bu ülkenin, Hollywood çıkışlı ABD dizilerinin, filmlerinin, kültürel bir korumacılık uğruna, serbest ticaret antlaşması dışında kalmasını talep etmesi, bu uğurda gerekir ise, serbest ticaret antlaşmasını veto edeceklerini deklare etmesi çok ilginç; Fransa gibi sinema, dizi sektörü nispeten gelişmiş ve nitelikli bir ülkenin, ABD dizilerinden çekinmesi de üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken bir nokta.
Dünyanın ikinci büyük ekonomik gücü niteliğini kazanan Çin’de ise 2013 büyüme oranının, doğru istatistik üretiyorlar ise, yüzde 7 dolayında olması bekleniyor.
Çok uzun süredir çok düşük, hatta sıfır büyüme oranlarında kalan Japonya ekonomisinden de olumlu işaretler geliyor; imalat sanayi büyüme oranı pozitife dönüyor ve işsizlik oranı da son dört senenin en düşük seviyesine iniyor.
Dünyanın en dev ekonomisi ABD’nin 2013 senesinde dünyanın en rekabetçi ekonomisi seçilmiş olması bile zaten başlı başına bu ülke için çok olumlu bir sinyal.
ABD ekonomisi, bütçe uçurumuna ilişkin sorunları geride bıraktıktan sonra 2013 senesinde yüzde 1.9, 2014 senesinde ise yüzde 2.8’lik büyüme oranları bekliyor.
Tüm bu veriler, özellikle Atlantik ötesinden gelen olumlu sinyaller, 2008 küresel krizinin çok yavaş bir tempoda da olsa geride kalmaya başladığının sinyalleri.
Dünya ekonomisinde şimdilik en sorunlu gözüken bölge avro bölgesi ve AB ama burada da devreye sokulan kurumsal dönüşümler, başta bankacılık ve bütçe alanlarında, muhtemelen olumlu sonuçlarını orta vadede üretmeye başlayacak.
Küresel ekonominin bu yavaş da olsa toparlanma sürecinde Türkiye ekonomisinin göstereceği performans çok önemli.
Gelişmekte olan ülkelerin ortalama büyüme beklentisinin yüzde beş dolayında olduğu bir dünyada Türkiye’nin bu ortalamayı mutlaka zorlaması, üzerine çıkması lazım.
Bunun için de yapılması gereken çok radikal hukuk reformları gerçekleştirerek küresel yatırım fonlarından daha fazla pay çekmek.
Radikal hukuk reformları ile Türkiye’nin yatırım ortamını AB ortalamalarına getirmek temel önceliğimiz olması gerekir iken ülkemizin gündemi gerçekten çok hüzün verici.