'Dünya yeni bir nükleer savaşa doğru gidiyor..' diye yorumlar yapan ve uzman diye çağrılanların, bazı tv. ekranlarında, kadınlı-erkekli, iki saat kadar, kahkahalarla yaptıkları yorumlara şaşırmamak ve hattâ utanç duymamak elde değil..
Hele, Amerikan sermayesi kaynaklı bir kanalda, 21 Ağustos gecesi yayınlanan kahkahalı yorumlara bakmak kâfidir..
Rusya'nın Ukrayna'ya 2,5 yıl önce başlayan saldırısının bu noktalara geleceği tahmin edilemeyebilirdi. Çünkü, artık, Ukrayna güçleri, Rusya içinde 20-25 km. kadar ilerlemeye başlamış bulunuyor..
Bu gösteriyor ki, Batı Dünyası, ne pahasına olursa olsun, Ukrayna'yı Rusya'ya bırakmayacak.. Tamam da, bu yorumcular yorum yaparken, niye kahkahalarla gülüyorlar.. Rusya'nın düştüğü duruma mı, yoksa Batı Dünyası'nın elindeki en son silâhlarla; Rusya'yı çaresiz bırakma taktik ve stratejilerindeki üstün konumlarına mı, bu kahkahalar..
Aynı yorumcular, İran'ın, İsrail üzerine merhûm İsmail Heniye'nin şehadeti üzerinden üç hafta geçtiği halde, karşılık vermeyişi karşısında da yine kahkahalara boğulan acayip yorumlarla 'dalgaları'nı geçiyorlar..
Bir yangın çıkarsa, NATO üyesi olmanın kendilerini 'demir kubbe' gibi koruyacağı kanaatindeler herhalde.. Amerika'nın bölgeye, Abraham Lincoln isimli, üçüncü bir uçak gemisini daha göndermesinin kahkahalarla anlatılacak nesi var? Ve, bölgede Türkiye de dahil, her ülke, kendisini bu ateşin içine sürüklenmemek için tedbirli davranmak dikkatindeyken.. Yani, birilerinin istemesine veya istememesine göre bir askerî harekât veya savaşa kalkışılır mı?
Benzer bir sıkıntılı durum, Türkiye için de ortaya çıksa, hele de komşu ülkelerin tv. Kanallarında da bizdekiler gibi kahkahalı yorumlar yapılsa, bu dostluk ve iyi komşuluk işareti mi olur?
Bunu o programların sunucusu ve katılımcı yorumcuları düşünemiyorlar mı?
*
Bir -iki konuya daha kısaca değineyim..
2 NOT:
Müslümanlar, bu ülkenin hiçbir şehrini 'gâvur' diye nitelemezken; bu 'fitne ateşi'ni tutuşturmak isteyenler kimler?
1-N.Ç. isimli bir şair kişiden söz edildi sosyal medyada, evvelki gün.. Denildiğine göre, geçmişte onun bazı şiirlerini Tayyib Bey de okumuş imiş..
Ama, bu kişiyi, 2-3 gün önce, polisler alıp götürmüşler karakola..
Niye mi?
İzmir'de günlerce devam eden orman yangınları ve sonunda yerleşim birimlerine de sıçrayıp 100'den fazla evi de kül eden yangın üzerine, bu kişi, yeni adıyla bir 'tweet' atmış, X'te.. Karakola götürülmesi bunun içinmiş..
Ama, o kişinin yazdığı cümleye bakıyorsunuz ve savcılığın emriyle karakola çağrılıp kasdının ne olduğunun sorulması veya ikaz edildiyse, onun gerekçesi daha iyi anlaşılıyor..
Çünkü, o yangınlar üzerine işbu şair kişi, 'Gâvur İzmir' değil, 'Türkiyem yanıyor!.' diye bir cümle yazmış..
Eğer, ilk kelimeyi yazmamış olsaydı, evet, doğru bir tespit derdik.. Çünkü, o yangınlar, vicdanı olan herkesin içini yaktı..
Ama, sadece o felâket karşısında değil, herhangi bir zaman diliminde de, o 'Gâvur İzmir' lafı, yazılacak söz mü, Allah aşkına?
Ne demek 'Gâvur İzmir?'
*
Bir takım tuhaf kimseler, sadece İzmir'in değil, ülkenin herhangi bir şehrini 'Gâvur..' nitelemesiyle birlikte anmaya kalkışsa, buna hepimiz itiraz etmez miyiz ve etmeli değil miyiz?
Kaldı ki, cinsî sapkınlık sergilemeyi modernlik zanneden bir kısım mâlum güruhlar, geçen sene yaptıkları bir takım gösteride, pankartlarına, 'Gâvur İzmir'iz, size ne?' diye yazdıklarında da, onları, 'bütün bir şehri, kendileri gibi göstermek /şeytanlığı yaptıklarından dolayı eleştirmemiş miydik?
O birileri, ülkenin bir şehrine, 'gâvur' nitelemesinin, sanki Müslümanlar tarafından yapılıyormuş gibi bir hava oluşturmak istiyorlar, şeytanlık burada.. Böylelikle bir 'fitne ateşi' tutuşturulmak isteniyor.
'Gâvur İzmir' lafı, bir takım 'laik-ateist' kesimlerin, İzmir halkına kol-kanat geriyormuş görüntüsü vererek, 'Bu Müslüman halk size böyle bakıyor değilsiniz..' telkininde bulunarak, bir şehri veya bir bölgeyi ve orada yaşayanları, Müslüman halkın sosyal bünyesinden koparmak niyetini taşıyorlar dersek, çok mu yanlış söylemiş oluruz?
*
Bir diğer konu..
Ve, bir 'hat ziyafeti'nden..
2-Geçen haftaki bir yazımda 'Kanlıca'da bir akşam'dan bahsetmiştim. Konuya etraflıca değinmem gerekiyordu, ama, fırsat olmadı.. Halbuki, o yazıdaki asıl hedef, Hattat Hüseyin Kutlu'nun çalışmalarını görmek idi.
Gerçi bu satırların satırı hattat değildir, ama, bu durum, onun hat sanatındaki güzelliklerini idrak etmesine mâni değildir.. Huseyin Kutlu'nun çalışmaları gerçekten görülmeli.. O, çalışmalarını yaptığı mekânı, büyük işler yapılan küçük bir atölyeye dönüştürmüş.. Hat sanatında ve 'aherli' kağıd' denilen türü, getirttiği, çamaşır makinası büyüklüğündeki özel makineler ve cihazlarla, özel usûllerle orada bizzat imâl ediyor...
'Balmumu' ve diğer maddelerden faydalanılarak üretilen ve 500 yıl ömrünün olduğu belirtilen bu 'aherli kağıtlar' üzerine, Mağrib Hattı ile Bâburîler, Timurîler, Selçuklular, Safevî ve Osmanlılar dönemine aid hat uslularıyla, birbirinden güzel ve nefîs ilginç hat örnekleri ile, 50-75 cm ebadındaki kalın kağıtlara yazılmış Kur'an-ı Kerîm'ler..
Kezâ, İslâm'ın ilk asrında, erken dönem hat örnekleri de görmeye değer.. Büyük ciltler halinde ciltlenmiş bu eserlere, el dokundurmadan bakılması gerekiyor.. Ve sadece o dönemlerin hatları değil, tezhipleri de yeniden hayat bulmuş, âdeta..
Tayyib Bey de özel olarak ilgilenmiş tabiî, bu büyük hattatla ve sanatıyla.. O atölyenin bulunduğu mekân da İslam kültür ve medeniyetleri alanında çalışan bir vakf'a tahsis olunmuş..
Dünyada emsâline çok az rastlanan bu fevkalâde güzel eserleri görmek isteyenlere tavsiye olunur..
*