Türkiye mazlumların yanında kalmaya ve vicdanların sesi olmaya devam ediyor.
Birleşmiş Milletler kürsüsünde şov yapmaya kalkarak dünyayı kendine güldüren Trump’a karşı, dünyada hak, hukuk ve adalet için vicdanlara seslenen bir Recep Tayyip Erdoğan vardı.
BM’nin yıllardır izlediğimiz klasik formatında bu yıl çarpıcı bir karşıtlık gözledik: Kendi halkının bile anlamakta zorlandığı bir ABD Başkanı, yıkmaya çalışıp hayli zarar verdiği sistemin kürsüsüne çıkıp, dünyaya dil çıkarttı, nanik yaptı. Dünya da kürsüye çürük yumurta, domates, ayakkabı fırlatmak yerine Trump’a güldü.
Diğer tarafta ise Başkan Erdoğan, adalet ve merhamet için son yıllarda tekrarladığı çağrıyı bu kez somut önerilerle destekleyerek, ‘Dünya Beşten Büyüktür’ sloganını şekillendirdi. The world is bigger then five - dendiği zaman, dünya artık biliyor.
“Başkan Erdoğan’ın konuşmasından dünya hangi yankıları aldı?” diye baktığımızda, mesela Çin haber ajansı, konuşmanın uzlaşma, işbirliği ve serbest ticaret vurgularını haberleştirmişti. Trump’ın ticarete vurduğu darbe, Çin’i çok etkiledi.
Başkan Erdoğan’ın dünya medyasında yankılanan diğer vurgusu: Beş yüzünden BM’nin başarısız, işe yaramaz ve itibarsız bir teşkilat olmaya başladığı idi. Beş ülke yüzünden Birleşmiş Milletler, dünyadaki zulme, acıya göz yuman, etkisiz kalan ve tepki çeken bir teşkilat olma yoluna çoktan girdi. Bu talihsiz yoldan BM çıkabilirse, dünya vicdanı da karanlıktan kurtulacak.
Yankılanan bir diğer Erdoğan mesajı, -Dünyada asgari bir barış ve refah sağlanmaz ve paylaşılmazsa hiçbir ülkenin güven ve huzur bulamayacağı- gerçeğiydi. Burada, terörü dışarıda besleyip kendi evinde rahat edeceklerini zannedenlere büyük uyarı var.
Birinci Dünya Savaşı’nın 100. yılı
Birinci Dünya Savaşının bitişinin 100. yılındayız. Başkan Erdoğan BM konuşmasında bu yıldönümüne dikkati çekti ve BM’nin temellerinin bu savaştan sonra atıldığını hatırlattı.
İnsanlık büyük savaşların şokuyla, -bir daha yapmayalım- diye biraz uslanıp masa etrafına oturuyor, sonra itişmeye devam ediyor. 100 yıl önceki bu savaştan insanlık ders almadı. İnsanlığa çok büyük bedel ödeten ve Türkiye’yi bir başka tarihi dönemece yollayan bu savaşı ve dönemi iyi bilmeliyiz. İnsanlık, birincisinden 20 yıl sonra yeni bir savaşa girişti. İki savaşın ardından nükleer kıyamete giden yol açıldıktan sonra, bir uzlaşma platformu olarak güçlükle BM kuruldu. BM’de beş ülkenin gücü, ellerindeki nükleer silahlarla insanlığı rehin alıp tehdit etmelerinden kaynaklanıyor. BM Güvenlik Konseyi toplantı salonunda ‘Üzerime gelmeyin, itiraz da etmeyin. Nükleer kıyamet başlatır, dünyayı bitiririm’ tehdidi ile rehin alınan bir insanlık var.
Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasına yol açarken, Avusturya-Macaristan ve Rusya imparatorluklarını da sona erdirmiş, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın sömürgelerini törpülemiştir. Bu savaştan 70’ten fazla devlet çıktığı söylenir... Yarıdan fazlası Osmanlı ülkesindendir.
Çanakkale kadar, Kafkaslar, Sina ve Filistin de vatan toprağıydı. Oralarda da vatan için çarpışılıyordu. 1911-12’de kaybedilen Balkan da öz vatan toprağı idi.
Birinci Dünya Savaşı’nda verilen şehit sayısı 1 milyonun üzerindedir. Bir o kadar da yaralı vardır. Batı Avrupa ise dar arazi üzerinde katliam boyutunda savaşlar görmüştür. Fransa 1 milyon ölü, 4 milyon yaralı, Almanya 2 milyon ölü, 4 milyon yaralı, İngiltere 1 milyon ölü, 2 milyon yaralı vermiştir. Fransa ve en fazla İngiltere, cephede sömürge askeri kullanmıştır.
Batı Avrupa savaşlarındaki amaçsız ve anlamsız katliamlar, aynı zamanda orduların isyanına yol açmıştır. Rusya Bolşevik ayaklanması, açlığa savaşa sefalete karşı bir ordu isyanıdır.
Batı Cephesinde siperlerde kilitlenen savaş, nüfusları yok eden bir ölüm yarışına sahne olmuştur. Öte yanda Almanya, Paris’e girip savaşı kazanmaya çok yaklaşmıştı. Ta ki ABD savaşa girip dengeyi değiştirene kadar.
Nisan 1917’de Picardy’de Alman siperlerine karşı bir milyon asker yollayan Fransa birkaç haftada ölü-yaralı 100 bin askerini kaybetti. Anlamsız saldırı emirleri ve kötü savaş yönetimine karşı 30-40 bin Fransız askeri isyan etti. Emsal olmaması için hepsi sert biçimde cezalandırıldı. 554 kişi idam cezasına çarptırıldı. 49’u infaz edildi.
Bu olayı 1957’de yönetmen Stanley Kubrick, ‘Paths of Glory’ filmine aktardı. Fransa, 40 yıl önceki olayları kısmen yansıtan bu sanatsal filmi hemen yasaklandı. Film 20 yıl sonra, ancak 1975’te Fransa’da gösterilebildi.
Tarihle ala franga usulde ‘hesaplaşmak’ böyle bir şey. Sorsanız, Fransa sınırları içindeki Picardy için, kendi toprakları için savaşıyorlardı. Herkes yurtsever olduğunu söyler. Ancak vatan için imanla savaşmanın anlamı, herkes için aynı değildir.
Bağdat’ta bıraktığımız pullar
Osmanlı İmparatorluğu Bağdat vilayeti ve kent merkezi Mart 1917’de düştü. Kut’tan gelen İngiliz ordusu, Aralık’ta Bağdat’a yönelmişti. Osmanlı savunmasının Dicle kıyısında olacağını öngörerek, çevirme harekatı planlamışlardı. Halil Paşa’nın kararlı bir karşı saldırı ile İngilizleri durdurup durduramayacağı, hala tartışılır. Bağdat konusunda Türk ve Alman kurmaylar arasında görüş ayrılığı vardı.
Osmanlı ordusu Bağdat’tan çekilirken, arkasında düşmana faydalı bir şey bırakmamayı amaçlamış, değerli her şey imha edilmişti. Üstelik, Bağdat’tan çekilmenin provası, Basra’da yaşanmıştı.
Osmanlı idaresi Basra’dan posta idaresinin pulları ya geriye taşınmış, ya da imha edilmişti. Bağdat’ta ise İngilizler, imha edilmemiş Osmanlı pulları buldular. Devamı İngiliz Milli Kütüphanesi British Library kayıtlarında var.
10 Mart’ta Bağdat düştükten 20 gün sonra 1 Nisan’da Bağdat işgal komutanlığı, bağlı olduğu Hindistan dairesine şifreli telgrafla sorar: Bağdat’ta gümrük depolarında imha edilmemiş Osmanlı pulları bulduk. Basra’da imha etmişlerdi, burada hem Bağdat hem de çevre kentlerden yüklü miktarda pul bulmayı umuyoruz. Bu pulların üzerine ‘İngiliz İşgali Altındaki Bağdat’ damgası basıp bu pulları kullansak nasıl olur?
Telgraf, benzer işlemin İran’ın Buşehr kenti işgal edildiğinde yapıldığını hatırlatır. Orada da buldukları İran pullarının üzerine damga basıp, kullanmışlardır.
İngiliz işgal komutanlığı, işgal tecrübesiyle bir şey daha sorar: Bu pullar bitince Bağdat’ta Londra pulu mu, yoksa Hindistan pulu mu kullanılmasını istiyorsunuz? Emperyalizm, ayrıntı, öngörü, planlama ve lojistik demektir. Hindistan dairesi, damga basılmasına izin verir. Osmanlı pulları zaten İngiltere’de basılmıştır. Pulları basan Bradbury, Wilkinson&Co’ya Osmanlı siparişleri ve miktarlar sorulur. Gelen cevap, eldeki stokla karşılaştırılır.
Bu arada bir sorun çıkmıştır: Pullarda bir serinin üzerinde Sultan Reşat’ın portresi vardır. İşgal komutanlığı ‘Sultanın resminin üzerine işgal komutanlığı damgası vurursak, olay çıkar’ diye kaygılanır ve tekrar yazışmalar başlar. Merkez bu kez, basılacak damganın çerçevede kalacağını, Sultanın görüntüsünün damgalanmayacağını bildirir ve Buşehr örneğini verir: Orada her pulda Şah’ın resmi vardı ama damgayı çerçeveye vurduk ve sorun olmadı.
Bir dizi yazışmadan sonra İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour’un bizzat ‘Sultanın resmi olan pulları kullanmayın, imha edin’ dediği Bağdat’a bildirilir. İngiltere, durumu şansa bırakmak istememektedir. Sonra Osmanlı pulları ve kartpostallarının üzerine ‘İngiliz İşgali Altındaki Bağdat’ damgası vurulur. Bölge için ‘Mezopotamya’ ibaresi kullanılmaktadır.
Bu arada Bağdat’ta Osmanlı pulları bulunduğunu, pul koleksiyoncusu Kral 5. George da duymuştur. Emirle, bulunan bütün pulların dörtlü serisinin saraya yollanması emredilir. Bağdat, damgasız orijinal pulları Buckingham sarayına yollar. Osmanlı için savaş 30 Ekim 1918’de biter. Bağdat’a mektup yazacak Osmanlı kalemi kalmamış, mürekkepler ve kalpler kurumuştur.