Bu soruya verilecek tek cevap var. Elbette büyüktür... Ama bu cevabı verebilmek için mangal gibi yürek gerekiyor. Ki Erdoğan bunu Birleşmiş Millet Genel Kurulu’nda “Biz dünyadan daha büyüğüz” mesajını veren emperyal devletlerin liderlerinin yüzüne haykırdı.
Sert çelikten yapılan bir kalkana çizik bile olamayacağı varsayılan bu çıkışın, kelebek etkisi yapacağını elbette egoları gökyüzüne çıkmış devletler fark edemedi.
Bu söz her ne kadar BMGK’nın (Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi) veto hakkı olan 5 üye ülkesine söylenmiş bir söz olsa da, aslı dünyada var olan adaletsizliğe isyanın ayak sesiydi.
Bu adaletsizliğin mimarı olan egemen devletler gelip geçen beylik bir söz öbeği olarak gördü bu çıkışı. Küresel anlamda bir etkisi olmayacağını düşünerek ciddiye almadı ama sözün sahibini kendi ülkesinde boğma çabasında da geri durmadılar. “One Minute” çıkışıyla zaten “eyvah bittik biz” diyen koroya talimat verildi. Sözün etkisi misak-ı milli sınırları içinde tutulmaya çalışıldı, “sen kim oluyorsun da dünyaya kafa tutuyorsun”dan, “değirmenle savaşan don kişot”a kadar vardırdılar itibarsızlaştırma çabasını. Peki 3 yıl önce söylene bu söz nelere ulaştı?
Brezilya örneğinden başlayalım. Dilma Rousseff, Erdoğan gibi dünyaya kafa tutan, Türkiye gibi Latin Amerika’da yükselen bir devletin başkanıydı. Klasik 17/25 Aralık oyununu Brezilya’da da sahneye sürdüler. Yolsuzluk iddiasıyla önce parlamentodan ardından senatodan karar çıkartıp, devlet başkanlığı görevinden azlettiler. Hemen ardından Temer’i başkan seçtiler, Rousseff’i devlet başkanlığından atmak için kullandıkları kanunu, onu gönderen milletvekilleri etkilenmesin diye değiştirdiler. Maçın ilk raundunu kazandılar ama Brezilya sokakları ayakta. Oyunu gördü. Yeni seçilen Başkan’ın ABD ile ajan ilişkisi ortaya çıkınca durum daha da netleşti.
Venezulea eski devlet başkanı Hugo Chavez’i karakter suikastına tabi tutmuş, “deli Petro” muamelesi yapmışlardı. Yerine gelen Maduro Cahavez’in yolundan gittiği için ülkeyi ekonomik olarak boğmaya çalışıyorlar. Ancak ne Maduro ne de Venezuela halkı geri durmuyor. “Bir dünya kurulur Venezuela da o dünyada yerini alır” demiyor, kurulacak dünyanın “beşi bir yerde” ülkeleri tarafından şekillendirmesine karşı duruyor. Rousseff’e yapılanlar dolayısıyla Brezilya’dan elçisini çekti, ABD’yi emperyal saldırı yapmakla suçladı. Ekvador ve Bolivya da Venezuela gibi davranıp diplomatlarını çektiler. Başta Küba olmak üzere birçok ülke Rousseff’e destek açıklaması yaptılar.
Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterde de sisteme isyan eden liderlerden biri. Birleşmiş Milletler uzmanlarına “aptalsınız” demekle kalmadı, uyuşturucu ile mücadelede polisin yetkilerini artırmasını eleştiren Obama’ya O.Ç. diyerek diplomatik dili bir kenara bıraktı. Obama ise Duterde’yi “renkli kişiliği var” diyerek itibarsızlaştırmaya, “deli gömleği” giydirmeye kalktı.
En günceli ise Çin’de yaşandı. G20 zirvesi için ülkeye gelen devlet başkanlarını kırmızı halıda yürüten ve Dışişleri Bakanı tarafından karşılatan Çin, sıra Obama’ya gelince kırmızı halıyı sermedi ve karşılamaya bakan yardımcısını gönderdi. Obama burada da sesini çıkaramadı.
Son yüz yıldır halkları inim inim inleten, demokrasi getirme vaadiyle yer altı yer üstü zenginliklerini bir vampir gibi emen, İsrail’in güvenliği için tüm Ortadoğu’yu ateş topuna çeviren başta Amerika ve benzeri devletler kelebek etkisinden kurtulamıyor.
3 yıl önce “ölürüz mahvoluruz” diyerek ağlaşan, keşke öyle demeseydi diyerek diplomatik akıl verenler ise hala beklemede.
Siz beklemeye devam edin. Bu adaletsiz düzen elbet yıkılacak, kurulacak yeni düzen bu isyan ateşini yakan ülkelere rağmen inşa edilemeyecek. G20 aile fotoğrafında da dünyanın genel resminde de bu açık bir şekilde görülüyor.