Maç Alanya’nın baskısıyla başladı. Beşiktaş ilk 20 dakika boyunca, bu baskının etkisi altında kaldı. Bu sürede oynayan hep evsahibi takımdı.
Siyah-beyazlılar zamanla dengeyi sağladı ama; sonuç alacak organize atak konusunda pek verimli değildi. Ljajiç, takımı yönetme/yönlendirme/yerleştirme konusunda kendini pek sorumlu saymayan savruk bir havadaydı. Orta saha, yönetmeni olmayan bir boşluk içindeydi. Hatta o kadar ki, Mustafa Pektemek; zaman zaman bu bölgeden kendi top çıkarmak gereğini duydu. Alanya’ının hızlanan bir atağını da, sarı kart görme pahasına önlemek zorunda kaldı.
Beşiktaş etkisiz çıkışlarında, Güven’le bir gol bulsa da; ancak milimetrik bir farkla ofsayt sayılan pozisyondan verim alamadı. Onun dışında; Ljajiç’in topa vuramadığı, ama konum itibariyle etkin olabileceği tek fırsatı vardı. Anlayacağıınız, takım verimli değildi.
***
Babel, Pepe ve Tolgay gibi üç kritik önemde futbolcuyla sorunlar yaşanması; elbette ki takımın etki gücünü düşürdü. Ama bu noktada, Şenol Güneş’in kayıpları önleme konusunda birleştirici, çare bulucu ve sonuç alıcı yönlerinin ön plana çıkması gerekmiyor muydu? Parasını zamanında alamayan oyuncuların, haklılık payını da hesaba katarak; öngörü ve hoşgörülerle bir çözüme ulaşamaz mıydı?
Hocalar sadece taktik vermez; akıl da verir. Şenol Güneş veremiyor mu?
***
Bereket versin, Beşiktaş ikinci yarıda daha istekli/daha etkili/daha tempoluydu. Hatta daha organize... Ama sonuca daha çok yaklaşan gene Alanya’ydı. Beşiktaş sahada lider eksikliğini, ciddi anlamda hissetti. Oğuzhan, bu açığı kapatmak için oyuna çok geç girdi. Olmadı.