İsrail'i İslam coğrafyasının merkezine konduranlar, onu tepeden tırnağa silahlandırarak ve her türlü yardım ve desteği sunarak, kimsenin onunla boy ölçüşemeyeceği algısını oluşturdular. Kuruluşunu izleyen süreçte yaşanan birkaç savaşla da bu algıyı iyice pekiştirdiler. Nitekim İsrail'le savaş halinde olan birçok Arap ülkesi, dünya sisteminin ne pahasına olursa olsun, İsrail'in bu yenilmezlik imajını koruyacaklarını bildikleri için bir şekilde kendilerini geri çektiler. Normalleşme adı altında İsrail'le ilişki kurdular. Bazısı da sırasını bekliyor bu adımı atmak için. Gazzeliler de Yemenliler de güç dengesi bakımından İsrail'le boy ölçüşemeyeceklerini biliyorlar. Ancak birey ve toplum olarak insanın onuru o kadar kolay kolay yok olmuyor. Bu yüzden Gazze'nin garibanları ile Yemen'in çıplak ayaklıları bir onur başkaldırısı gerçekleştirerek ve sivil ölümleri göze alarak, insanlığa sahip çıktılar. İsrail, bu onur isyanı karşısında çaresiz kalmış durumda. Bu yüzden artık tamamen sivil katliamlara yoğunlaşarak "boy ölçüşülemez"lik imajını korumanın derdinde.
Savaşta sivil insanların can vermesi kaçınılmazdır. Meşhur sözdür: "Kurşun adres sormaz"... Bu tür sivil kayıpların genellikle istemeden, kazara meydana geldiği varsayılır. Bazen kasıtlı da yapsalar, sivil kayıplara yol açan ülkeler, bunun istemeden olduğunu söyleyerek üzüntülerini belirtme gereğini duyarlar. Bazı ülkeler ise, savaşta, bile isteye sivilleri hedef alırlar ve herhangi bir açıklama yapma gereğini bile duymazlar.
Dünya sisteminin İslam coğrafyasındaki çıkarlarının jandarmalığını yapmak üzere kurdurulmuş İsrail gibi. Yaklaşık on aydır, tamamen ve sadece sivilleri öldürüyor Gazze'de. Arada Kassam tugaylarından birileri de hedef olmuşsa, kesinlikle kazara olmuştur. Hayatını kaybeden elli bine yakın insanın kahir ekseriyetinin çocuk, kadın, yaşlı sivillerden oluşması bunun göstergesidir. İsrail'in hedefinde siviller var, olmaya devam ediyor ve bu, bilinçli bir hedef almadır. Dünya savaş gerçeğinin aksine, İsrail'in savaş realitesinde asıl hedef sivillerdir ve askeri hedefler kazara vurulur. O kadar açık.
Birkaç gün önce Yemen de olduğu gibi. Yemen'in, resmi adı Ensarullah olan Husilerin kontrolündeki bölgesinden geçenlerde İsrail'in başkenti Telaviv'e, insansız hava aracıyla bir saldırı düzenlendi. Hava aracı radarlara, meşhur demir kubbeye yakalanmadan şehrin merkezine, Amerikan elçiliğinin yakınlarına düşerek bir kişinin ölmesine, birkaç kişinin de yaralanmasına yol açtı. Yemenlilerin mesajı açıktı: Gazze'de sivil katliama son ver. Yoksa biz de her şeyi göze alarak seni kalbinden vururuz... İsrail, ertesi gün, ABD, İngiltere ve İtalya'nın yardımıyla, muhtemelen bazı Arap (!) ülkelerinin lojistik desteğiyle misillemede(!) bulundu. Yemen'in kıyı kenti Hudeyde limanını ve yakınlarındaki petrol arıtma tesisini vurdu. Yani bir kez daha sivilleri hedef aldı. Bu hedefin bilinçli olarak seçildiği çok belli. Birincisi, Yemen ekonomisine darbe vurmak, yani sivillere zarar vermek, ikincisi, İsraillilere hala güçlü oldukları, istedikleri yeri vurabildikleri mesajını vermek... Bir de Gazze'ye yardım etmeyi akıllarından geçiren başka Müslüman ülkelere, neler yapabileceklerini göstererek gözdağı vermek. İnanmıyorsanız, göğü kaplayan dumanlara bakın, diyor.
Nitekim günlerdir, İsrailli sosyal medya hesaplarında petrol arıtma tesislerinden yükselen alevler, gökyüzünü kaplayan dumanlar zafer naraları eşliğinde gösterilip duruyor. Bununla yukarıda vurguladığım mesajları vermeyi amaçladıkları gibi, Gazze'de askeri anlamda hiçbir başarı elde edememelerini, hiçbir hedeflerini gerçekleştirememelerini, en önemlisi Hamas'ın elindeki esirlerini kurtaramamalarını, yani beceriksizliklerini örtmeye çalışıyor, gerçeği duman altı ediyorlar.