Mesleğe asistan olarak başladığım İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nün, eski adıyla kürsüsünün kurucusu Hitler iktidara geldikten sonra Hitler Almanya’sından kaçıp Boğaziçi’ne sığınan alman öğretim üyelerinden biri olan Prof. Fritz Neumark’tır.
Prof. Neumark seneler sonra, Almanya Hitler faşizminden kurtulduktan sonra, ülkesine dönüyor ve dönerken de bizim gazetecilerle bir sohbet toplantısı gerçekleştiriyor. Bu toplantıda bir gazeteci de Neumark’a “bunca sene Türkiye’de kaldıktan sonra bu ülkeyi nasıl özetlersiniz?” gibi bir soru yöneltiyor.
Neumark’ın yanıtı son derece kısadır: “Negatif seleksiyon”.
Negatif seleksiyon, başlığa negatif seçişler diye aktardım, toplumsal, kurumsal yükselmelerde daha niteliklilerin değil de, daha vasatların daha fazlı şanslı olması diye tanımlanabilir belki de. Drogba da, bir-iki sene kendi sahalarımızda göz pasımızı aldıktan, sildikten sonra galiba Chelsea ya da Man.City’e gidiyormuş. Galatasaray yönetimi de bu gidişe engel olmak için didinmezken Sabri’yi kazanmak için uğraşıyor.
Prof. Neumark’ın, toprağı bol olsun, ne demek istediği her vesileyle daha iyi anlaşılıyor. Drogba’nın yaşı da bir gerekçe değil herhalde, olsa idi Chelsae ya da Manchester City gibi dünya devleri bu futbolcuyu almak için bu kadar uğraşmazlardı. Mesele para meselesi ise, koskoca Galatasaray camiasının Drogba’yı iki sene daha kadroda tutacak parayı bulması lazımdır diye düşünüyorum.
Umarım Sabri de bir gün kadroya girer ve mesela Real Madrid gibi bir takıma Drogba’nın attığı gole benzer şık bir gol atabilir (o gol doğrusu benim gibi bir fenerbahçelinin bile gözlerinden, hafızasından silinmiyor).
Yeni teknik direktör Prandelli’nin Sneijder’i de göndermek istediğini ama Galatasaray Başkanı’nın buna engel olduğunu basından okudum.
Prandelli unutmasın, Brezilya’da en çok koşan takımlardan biri Hollanda, Hollanda’nın da sahada en çok koşan oyuncusu, çok yüksek top tekniğine sahip Sneijder idi. Galatasaray, çok kötü hava şartlarında, izledik, Juventus’ü yendi ve bir üst tura çıktı. Juventus’u da, maçın sonlarına doğru, o korkunç sahada, yaşına rağmen, herkesden daha fazla ayakta, diri kalan Drogba’nın harika bir kafa pasıyla ve Sneijder’in akıl dolu golüyle yenmiş idi Galatasaray.
Maçın son dakikalarında da Drogba kendi altı pasımızdan top çıkarmış idi.
Futbolda ve başka alanlarda iyilerin önünü açmadan, negatif seleksiyondan pozitif seleksiyona geçmeden ülkemizin orta gelir tuzağından, futbolumuzun da dünyadaki kırklı sıralardan kurtulması çok zor.
Drogba’nın gidişi belki kendi için de iyi olur, ilk Fenerbahçe maçında Emre’den “Negro” lafını duymaktan kurtulur.
Emre’li Fenerbahçe’nin Drogba’lı Chelsea ya da Mancehster City ile oynaması, kısa ve orta vadede, zaten, imkansız demeyelim ama çok zor.