Mümtaz’er Türköne’nin “Türklük ve Kürtlük” adlı kitabını karıştırırken bir yanlış dikkatimi çekdi.
Diyor ki “Günümüzün Türkçü edebiyâtının hâlâ aşılamayan ismi Nihâl Atsız (./.) Çerkesdir.”
Bunu neye dayanarak söylediğini bilmiyorum. Muhtemelen masaya dayanarak...
Nihâl Atsız’ın asıl âile ismi Çiftçioğlu’dur. Gümüşhâne’nin Dorul Kazâsı’ndaki Midi Köyü’nden bir kalabalık âiledir bu. Dedemin Dedesi Çiftçioğlu Ahmet Ağa 1852’de Bahriye neferi olarak geldiği İstanbul’a yerleşmiş ve bu kol böylece İstanbullu olmuşdur.
Benim Dedem ve Büyük Dedem Bahrğye zâbitiydiler.
Kavmen Türkmendirler. Zâten Gümüşhâne’de Çerkes bulunmaz.
Bunu, Çerkes olmakdan yüksündüğüm için değil bu iddia doğru olmadığı için düzeltiyorum. Beni tanıyanlar kavmî mensûbiyet takıntılarım bulunmadığını bilirler.
Hazır açılmışken şu Atsız soyadına da değineyim bâri:
Âile’nin esas soyadı Çiftçioğulları olduğu halde Babam bu Atsız, Nejdet Amcam Sançar ve Dedem Mehmed Nâil Bey ise Yılmaz soyadını taşımışlardır.
Bu garâbetin sebebi, Soyadı Yasası çıkıp da herkes 48 saat içinde kendine bir soyadı bulmak zorunda kaldığı zaman Dedemin İstanbul’da, Babamın Edirne’de ve Nejdet Amcamın da Çanakkale’de bulunuyor olmasıdır.
O zamanki yetersiz haberleşme koşulları altında birbirleriyle temas kuracak imkânları bulunmadığından her biri aklına gelen başka bir soyadını almışdır.
Nedense hiç birinin aklına esas soyadı gelmemiş o hengâmede. Sonradan hep anlatılır ve gülüşülürdü.
Dedem nüfus memurluğuna gitdiği sırada hâlâ ne soyadı alacağını bilmiyormuş. Memur bir liste uzatıp isterse oradan bir soyadı seçebileceğini söyleyince ilk gözüne ilişen kelimeyi seçmiş. Yılmaz...
Amcam, Anadolu’ya ilk giren Selçuklu kumandanlarından Sançar Bey’i pek severmiş.
Babam ise eski Türklerde henüz kayda değer bir yararlık, bir kahramanlık gösterememiş olan gençlere “ADSIZ” (eski imlâsıyla ATSIZ) denilmesinden ötürü tevâzû göstererek bu soyadını almış. Yâni biz aslında Adsız’ız ama Atsız diye yazıyoruz.
Rahmetli bâzen basit meseleleri karmaşık hâle getirmekden hoşlanırdı. Ben de bu yüzden ömrüm boyunca neden Adsız ama Atsız olduğumu îzâh etmekden bir hâl olmuşumdur.
Bu sonuncu olur i’şallah!
Yukarıda Çerkeslik bağlamında konuşurken etnik mensûbiyet konusundaki görüşüme değinmişdim.
Genç nesillerin artık pek bilmediği çok iyi bir romancı vardır, Erich Maria Remarque (1898-1970).
Garb Cebhesi’nde Yeni Bir şey Yok, Üç Arkadaş, Zafer Âbidesi, Dönüş Yolu gibi hârikulâde eserlerin yazarıdır.
Onun İnsanları Seveceksin adlı romanı şöyle bir prologla başlar:
- Amerikalıları sever misiniz? - Hayır! -Fransızları? - Hayır! - Rusları? - Hayır!
-Türkleri? -Hayır! -Çinlileri? -Hayır!
- Peki, siz kimleri seversiniz?
- Dostlarımı severim.
NOT: Bir hafta izin ricâ ediyorum. Dostlarımla buluşacağım. Kaldıysa tabii...