Bir şeyin gerçek olması pek o kadar önemli değildir; fakat gerçek olarak algılanması çok önemlidir” ifadesi ABD’li siyasetçi Henry Kissenger’a ait. Bu söz ABD’nin dünyayı şekillendirmede ve gerçekleştirdiği algı operasyonlarında anahtar bir öneme sahip. Algı operasyonları Afrika’dan Asya’ya Avrupa’dan Ortadoğu’ya kadar ülkelerin siyasetlerini şekillendirmede etkili bir silah olarak son yüzyılda farklılaşarak kendini gösteriyor. İnsanları, olaylara ve sürece kendi gözünden bakabilmeyi sağlamak ve çıkarları doğrultusunda kandırma işlemi olarak görebilmenin adıdır algı operasyonu. Açılımı ikna veya inandırma. Rus Stratejist İvan’ın deyimiyle de gerçek ile kurgu arasındaki çizgiyi bulanıklaştırma süreci.
Yapılacak algı operasyonuna başlanmadan önce hedef kitlenin analizinin yanında güçlü ve zayıf yönlerini tespit etmek başlangıç adım olarak görülüyor. Sıradaki önemli diğer bir adım ortaya çıkan sonuçlara göre slogan ve propaganda araçlarını belirlemek. Dışarıdan yapılan algı çalışmalarına ülkelerin içinde destek veren gruplar oluşturmak ise algı operasyonunun başarıya ulaşmadaki en önemli işlevi olarak belirtiliyor. Her ülkede yaşayan insanların zayıf ve güçlü yanlarını belirleyen araştırmalar, ABD’nin stratejik düşünce kuruluşlarında hazırlanmış olarak durmaktadır sözü yıllardır klişe söylemler arasında.
Araştırmalara bakıldığında ilginç olan durum, ülkemizde 1950’den günümüze kadar toplumun etki altında kalmasına sebep olacak kavramların hiç değişmemesi. Türk milletinin hassas olduğu kavramlar ‘hırsızlık, kadın düşkünü, yolsuzluk ve diktatör...’ Menderes’ten Erdoğan’a kadar sistem dışına çıkmaya çalışan devlet adamlarını hizaya sokma adına bu kavramların hep aynı olması tesadüf olmasa gerek. Bu kavramların algı operasyonlarında kullanmaya hazır bekletilmesi değişen tek şeyin algı oluşturmada araçların olduğunu gösteriyor. Günümüzde en etkili araç, Ortadoğu ülkelerinden başlayıp Ukrayna’ya kadar ülkemizdeki Gezi olaylarını da yönlendiren Sosyal medya. Bu araçla kitleleri spor, edebiyat, sanat ve bilim çalışmaları maskesi adı altında ikna etme süreci gizleniyor. Algı operasyonuna sempati oluşturma işlevi o toplumun sanatı ve değerleri ile başlıyor. Bu görev toplum içinde ‘Hayatı durdurun’ diyen sanatçı gruplarından başlayıp CHP’ye özgür medya dersi verip muhalif gazete yazarlığı görevini üstlenen diğer sanatçılara düşüyor.
‘Toplum şiddet sarmalına döndü’ diyerek 274 kişilik akademisyen grubunun HDP’ye oy verin çağrısı ile içlerindeki gizli şiddet sarmalı seviciliğinin dışa yansıdığı ortaya çıkıyor. ABD’li bir şirketin CHP’nin oy oranını % 30’a çıkarıp Ak Partinin oy oranını % 37’ye düşüren sonuçları, algı operasyonunun anavatanında birilerinin çalıştığını gösteriyor.
Uslu durmayan bir Taraf yazarının son günlerde durmadan paylaştığı resimli sosyal medya gönderileri, seçim öncesinde psikolojik algı çalışmaları ile muhalif kesimlerin düşüncelerini ayakta tutma çabasından başka bir amaç taşımıyor. Çünkü yazımızın başında değindiğimiz Kissenger’ın sözünü en iyi şekilde uygulanma görevini o yazar kendinde görüyor.
Paralel yapının Afrika’da yaşayan bir kabileden yola çıkarak ABD’deki senatörlere, yurt dışındaki okullarında okuyan öğrencilerin velilerinden Türkiye’yi sevmeyen aktörlere kadar kendi ülkesinin itibarını düşürme adına sözde etkin ağızlar araması, algı operasyonlarının diğer bir kolu olarak karşımızda duruyor. Dünyanın dört bir yanında yana yakıla bulmaya çalıştıkları Türkiye karşıtı sözler ve bu sözleri kendi medyalarında sürekli göstermeleri, ülkemizin insanlarını ‘ İtibarsız Türkiye’ söylemine inandırmaya çalıştıklarını gösteriyor.
Son olarak görevden alınan bir savcının Menderes benzetmeli tehdidi, yapılmaya çalışılan algının toplum nezdinde pek kabul görmediğinin bir kanıtı olarak kendini gösteriyor. Bu hastalıklı ruh hali, sinir ve başarısızlığın bir yansıması olarak açığa çıkıyor. Dört koldan yapılmak istenen algı operasyonları birer birer ayaklarına dolanıyor.