17 Aralık sürecinde yolsuzluk suçlamalarına muhatap olan dört eski bakan hakkında TBMM’de bir araştırma komisyonu kurulması kararı alınması bana göre süreçle ilgili bir normalleşme işareti. Zira siyasi maksatla ve seçilmiş iktidara karşı hukuk dışı bir girişimin bahanesi olarak ortaya atıldığı bilinen yolsuzluk iddiaları artık siyasetin konusu olmaktan çıkıp giderek hukukun konusu olmaya başlamışsa süreç normalleşiyor demektir.
Bu süreçte yaşanan birtakım fevkaladelikler yüzünden kimi zihinlerde oluşan şüpheler veya kafa karışıklığı da bundan sonraki günlerde ortadan kaldırılır diye umalım. Kafalar karışmıştı, çünkü yargı görünümünde ortaya çıkan gücün aslında yargısal iradeyi temsil etmediğini, yargıya müdahale görünümünde oluşan tepkinin ise gerçekte siyaseti müdafaa olduğunu anlamak -ve anlatmak- o kadar kolay değildi. Bu kadar şey ortaya çıktıktan sonra bile hâlâ kolay değil.
Yolsuzluk doğrudan toplumun hassasiyetlerine dokunan bir konu... Bunun için hem siyasi iktidara yönelik yolsuzluk suçlamasında bulunanların hem de devlet içindeki paralel yapılanmaya karşı atılan adımları“yolsuzluklar örtülmek isteniyor” diye göstermeye çalışanların algı yönetimi alanında nispeten daha avantajlı bir konumda olduklarını söylemek yanlış olmaz. Mesela devlet içindeki illegal yapılara karşı başlatılan mücadeleyi destekleyen aydınlar “yolsuzlukları savunuyor” suçlamasıyla etkisizleştirilmeye çalışıldılar. Bundan az çok etkilenenler de oldu.
Çünkü paralel yapının tasfiyesine engel olmak için ortaya atılan “yolsuzluklar örtülmek isteniyor” suçlamaları esasen algıları yönlendirme amaçlı olsa bile toplumun bu konudaki hassasiyetleri dikkate alınmadan bu süreç yönetilemezdi. Bunun için o günlerde her fırsatta hükümetin “yolsuzlukları örtmek için bunu yapıyorsunuz” suçlamasını etkisiz hale getirecek adımlar atması gerektiğini yazıp çizdik, söyledik. “Hükümet kendi varlığını ortadan kaldırmaya yönelik bu darbe teşebbüsüyle olduğu kadar toplumda oluşan algılarla da mücadele etmek durumunda” dedik.
17 Aralık operasyonundan sonra kaleme aldığımız “ilk” yazıda söylediklerimiz ise şunlardı: “Niyeti ve hedefi birçoğumuzun malumu da olsa bugünkü operasyon karşısında iktidar kanadının takınabileceği en yanlış tavır suçlanan kişileri her şartta koruma ve savunma tavrı olur.” (“Bu Musibetten Çıkarılacak Dersler”, STAR, 19 Aralık 2013)
30 Mart seçimlerinde Türk halkı 17 Aralık sonrasında ortaya atılan suçlamalara ilişkin bir duruş da göstermiş oldu. Ortaya atılmış olan suçlamalar inandırıcı bulunmamıştı, inandırıcı görünenlerin hesabının ise bizzat AK Parti iktidarı ve Başbakan Erdoğan tarafından sorulacağına inanılıyordu. Elbette iktidarın halktaki bu inancı ve güveni boşa çıkaracak bir tavır takınması beklenemez. Onun için dört eski bakan hakkındaki suçlamalar hakkında bir meclis araştırma komisyonunun kurulmasına karar verilmesi anlaşılır bir adım. Bana sorarsanız bir ileri adım daha atılarak, bizzat suçlamalara maruz olan dört eski bakan Yüce Divan’da yargılanmalarını talep etmeliler. Meclisin iradesi de bu kişilere en yüksek yargı organı nezdinde aklanma fırsatı vermeli ki bütün şaibeler silinip gitsin. Hem kendi saygınlıkları hem de partilerinin itibarı temize çıksın.
Yüce Divan görevi yapacak olan Anayasa Mahkemesi’nin bugünlerde iktidarla arasının mesafeli görünmesi bazı AK Partilileri kaygılandırabilir. Ama belki de böylesi daha anlamlı bir aklanma fırsatı olur diye düşünmek lazım. Mevcut Anayasa Mahkemesi’nden alınacak bir aklanma kararının iktidar etkisiyle veya “yandaşlık” saikiyla çıktığını hiç kimse iddia edemez çünkü.