Hükümeti devirme çabaları 2002’den bu yana devam ediyor. Darbe denendi, suikast denendi, rejim düşmanı ilan edildi, en son öğrenci olaylarından bile medet umuldu. Elbette bu çabalar 2013’te de devam edecek. Gayrimeşru yollara sapmadığı sürece bunda bir gariplik de yok.
Yaklaşık 5-6 yıl önce AK Parti’nin 2015’e kadar iktidarda rakipsiz olduğunu, yaşam enerjisinin 2015’i kolayca bulacağını ifade etmiştim. Hâlâ aynı görüşteyim. Ama sonrası için partinin kendisini ve hedeflerini yenilemesi gerekiyor. Muhalefet ise hâlâ ciddi bir kıpırdanma emaresi bile gösteremiyor. Bu durumda Hükümeti devirmek için olağandışı yollara sapmak kaçınılmaz oluyor:
Hükümeti devirmede en iyi yöntem ise böl-yönet. Tipik bir İngiliz geleneği olan bu yöntem defalarca denenmiş ve başarılı olmuştur. Böl-yönette iki noktaya çalışılabilir: 1) Yukarıya, 2) Tabana.
Cumhurbaşkanlığı
2015’te Türkiye Cumhurbaşkanını ilk kez halk oyuyla seçecek. Cumhurbaşkanının alacağı oy ise her halükarda başbakanın oyundan daha fazla olacak. Daha fazla oy alanın daha az oy alanın gerisinde kalması düşünülemeyeceğine göre, yetkileri fiilen kullanan ile kendisini halkın en büyük temsilcisi hisseden arasındaki rekabet kaçınılmaz olacaktır. Başka bir deyişle en büyük fitne kaynağı kapımızda bekliyor. Cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık makamlarının her ikisinin de AK Parti’den çıkma ihtimali çok yüksek olduğuna göre, muhalefet için AK Parti’de çalışılacak en yumuşak karın burası görünüyor. Şimdiden Başbakan Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Gül’ün nefsine nefsine çalışmalar başladı bile. Sözde merkez medya da bu işte taraf. Her ikisinin ağzından çıkan her kelime maksadının çok ötesinde büyütülüyor ve bir diğerine kışkırtıcı bir dille veriliyor. Bu çabaların 2013’te artarak devam ettiğini göreceğiz.
Hükümeti devirmede tabandan
yapılabilecek çalışmaları ise 3 başlıkta toplamak mümkün: Cemaat-Parti gerilimini arttırmak, ekonomiyi bozarak liberalleri partiden soğutmak ve Türk-Kürt çatışmasına oynamak.
Cemaat
Bunlar içinde en ‘kolayı’ Cemaatle gerilime oynamak gibi duruyor. Çünkü bu konuda fitneye oldukça müsait bir ortam zaten mevcut. Ayrıca rahmetli Yazıcıoğlu’nun tabiriyle “sürülmüş tarlalar”ı da unutmamak lazım. Ancak partinin Cemaat ile bir çatışmaya girmesi intihar etmek anlamına gelir. Çünkü Cemaat siyasi bir yapı değil, sosyal bir olgudur. AK Parti’nin tabanı dendiğinde akla gelebilecek en sıkı ve en geniş kitlelerden de bir tanesidir. MHP Genel Başkanı Bahçeli Cemaat’e karşı kamuoyu önünde çok sert eleştiriler getirdiğinde de ifade etmiştim, siyasi partiler sosyal yapılar ile kavga etmeye başlarlarsa kendi altlarını oyarlar. Bu bağlamda 2013’ün Hükümet açısından en büyük tehlikesi ve muhaliflerin en çok çalışacakları zayıf nokta hala Parti-Cemaat ilişkileridir.
Pragmatistler
Tabanda AK Parti’ye en çok güç veren kitle ise homojen değil. Bunlar daha çok pragmatist, dünyevi ve apolitik kişiler. Bazılarının sandığı gibi rejim konusunda endişeli-modern falan da değiller. Temel dertleri para kazanmak ve o parayı rahatça harcayabilmek. Zaten AK Parti de gücünü buradan alıyor. Ekonomi bozulursa bahsi geçen kitle hızla eriyebilir. Bu nedenledir ki Ergenekon uzun süre ekonomik değerleri bozmaya, bunu sosyal patlamalara dönüştürmeye çalıştı, fakat bunda başarılı olamadı.
Türkçü ayrılıkçılık
Son olarak Kürt-Türk kapışmasına, özellikle de gayri-meşru muhalefette Türk ayrılıkçılığını arttırmaya dönük özel bir çaba var. Şüphesiz Hükümet Kürt Sorunu’nu çözebilirse tarihe geçer. Ama bunu yapayım derken sokaklar kan gölüne döner ve ülkede anarşi başladı havası oluşursa hem Kürt kanadından ama daha çok da Türk kanadından ciddi kopmalar yaşanır. Zaten birilerinin en çok üzerinde durduğu da budur. Yani terör ateşini Batı’ya taşıyabilmek.
Anlayacağınız 2013’te Hükümeti devirme çabaları yine çok renkli olacak. Sonucu ise muhalefetin değil, daha çok Hükümetin doğruları ve hataları belirleyecek.