NATO ve Ukrayna’dan gelen iddialara göre Rus askeri Ukrayna’ya girmiş; Rusya bu iddianın doğru olmadığını ileri sürüyor. Bir devletin askeri bir başka devletin topraklarına ayak basıyorsa bu durum nasıl iddialarla yürütülür, nasıl emin olunamaz diye sormak gerekir. Demek ki mesele Rus askerinin Ukrayna’nın artık pek de Ukrayna’ya ait olmayan yerlerinde bulunması değil, bu konunun NATO-Rusya arasındaki başka anlaşmazlıklarda pazarlık konusu edilmesi.
Benzer bir durum Kafkasya’da da geçerli; var olan bir gerginliğin çatışmaya dönüşme antrenmanın yapıldığını söyleyebiliriz. Azerbaycan, mevzilerini hedef aldığını ileri sürdüğü bir Ermeni savaş helikopterini düşürdü. Ermenistan, olayın böyle olmadığını, neredeyse durduk yerde Azerbaycan’ın saldırdığını iddia ediyor. Gayet tabi eldeki teknoloji ve istihbarat olanakları bu olayın da aslının ne olduğunu ortaya koyar. Ama mesele kimin haklı olduğuyla ilgili değil. Mesele, burada da bir askeri gerilim ihtimalinin hatırlatılması ve yine başka konularda “yüksek strateji” pazarlıkları yapılması.
Üçüncü örnek Kıbrıs. Taraflararası görüşmeler durdu; Güney Kıbrıs’ın doğal gaz çalışmaları ile Türkiye’ninki gelip aynı hatta dayandı. Durum epeyce gergin olmalı ki, Türkiye Deniz Kuvvetleri bu bölgedeki angajman kurallarını kendilerinin belirleyeceğini açıkladı. Anlaşılan Kardak’tan beter bir ihtimal söz konusu.
Son örnek ise Filistin. İsrail’in Mescid-i Aksa’ya asker sokması, Doğu Kudüs’te yerleşimlere hız vermesi ve böylece dünyayı kendisiyle ilgili radikal bir tercih yapmaya zorlaması söz konusu.
***
Madalyonun bir yüzünde çatışmalar ve çatışma ihtimalleri varken diğer yüzünde ise diplomasi yürüyor. Ukrayna ile Rusya başta doğalgaz olmak üzere bazı yeni anlaşmalar yapıyorlar. ABD ile Çin, çevre kirliliğinin azaltılması konusunda anlaşmaya varıyor. Bundan önemlisi, Asya Pasifik ülkeleri arasında serbest ticaret bölgesi kurulması kararı alınıyor. Sırada AB-ABD serbest ticaret bölgesi var, onu da hatırlatmak gerek. Söz konusu anlaşmanın hayata geçmesi halinde ABD’nin merkezde yer aldığı iki büyük ticaret bölgesinin kurulacağı vurgulanmalı.
Bu arada İran’ın nükleer çalışmaları konusunda müzakereler sürüyor; tam bu sırada da İran Cumhurbaşkanı Azerbaycan’ı ziyaret ediyor. Yunanistan başbakan ve bakanları, son dönemde zamanlarının büyük kısmını Mısır’da geçiriyor. Mısır, bir yandan Yunanistan ile yakın bir arkadaşlık kurarken İsrail ile de işbirliğini sürdürerek adeta Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin karşısında bir Bermuda Şeytan Üçgeni oluşuyor. Kıbrıs açıklarındaki doğalgaz konusunun giderek Ege’deki “itdalaşı”nı gündeme getirmesi nedeniyle Türkiye Başbakanı da Yunanistan’ı ziyaret edecek.
Anlaşıldığı kadarıyla global anlamdaki en büyük sorun, Asya-Pasifik Serbest Ticaret Bölgesi ile AB-ABD Serbest ticaret bölgelerinin kurulması, devletlerin bu bölgelerin kurucularının kurallarına razı olması ve tarafını seçmesiyle ilgili.
***
Gelelim Türkiye’ye. Ne yazık ki Türkiye her iki büyük piyasanın da kurumsal olarak tarafı değil; ne AB ne de APEC üyesi. Dolaysıyla bu büyük yapının dışında kalma ihtimali bulunuyor; tıpkı Azerbaycan, Ermenistan, Ukrayna, İran, İsrail ve Mısır gibi. Anlaşıldığı kadarıyla, son dönemde çatışma-anlaşmazlık konularında doğrudan ya da dolaylı olarak adı geçen tüm ülkeler, söz konusu çatışmalar yoluyla tercih yapmaya zorlanıyorlar. Putin’in Aralık ayında Türkiye’ye gelecek olmasını ve bunun başkalarının ziyaretini yüreklendireceğini de bu çerçevede değerlendirmek gerekebilir.