Uluslararası siyasette semboller önemli...
Elbette hiçbir şeyi küçümsemiyoruz ama;
Türkiye'nin hala döner, şiş kebap gibi konularla gündemde olması da çok düşündürücü.
Öte taraftan kozmopolit levant bölgesine, Beyoğlu'na koşan "zadeganın" misyonu üzerinden çağdaşlaşma tartışmalarını sürdürürsek, layık olduğumuz yer de burası galiba.
En son Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, kendisinin karşısında hizalananlardan da güç almış olacak ki, pop sosyologların yorumlarına zemin hazırlayacak şekilde önlük giydi ve döner kesti; böylece güya Almanya'daki Türklük' ün kimliğine verdiği değeri göstermiş oldu.
Ne de olsa Almanların "insan yediği şeyden ibarettir" diye bir deyimleri var.
Pop sosyologlar hemen yorumlarını yapıverdiler:
"Walter Steinmeier, Almanya'nın kuşatıcı stratejisini döner üzerinden gösterdi."
Neyse, bu tarz yorumlara alışığız.
Biz de farz olduğu üzre... "Sick man of Eupore Germany'nin" döner üzerinden entegrasyon stratejisinin, yükselen ırkçı siyaset karşısında pek de bir önemi olmadığının altını bir kere daha çizelim.
Aslında bizim pop sosyologların ve zadeganın "kozmopolit Levantte" ürettiği kapıkulu kültürünün tilmizlerinin aksine Alman basınında Cumhurbaşkanın döner başındaki pozlarına sert eleştiri geldi.
Bild gazetesinin attığı başlık şu:
"Erdoğan'ın bizi ciddiye almamasına şaşmamalı."
Ne var ki... Kapıkullarına bunu anlatamazsınız.
Benim bu köşede belki de üzerinde en fazla yazı yazdığım konulardan biri Almanya'nın yaşadığı krizdir.
Özellikle Biden-Victoria Nuland ikilisinin kotardığı darbe sonrası Ukrayna üzerinden Rusya'ya karşı geliştirilen Amerikan stratejisinin vekil devleti haline gelen Almanya'nın krizi, bugünkü Anayasa tartışmalarının da zeminini şekillendirmiş olan "bizim kozmopolitçi-etnikçi sol liberallerin" müktesebatlarını dayandırdıkları Avrupa Birliği'nin akıbetini -malum- doğrudan etkiliyor.
Hal böyleyken...
Sanki batı cephesinde her şey yolundaymış, Avrupa'da istikrar varmış gibi o sol liberal tercüme üzerinden edinilen ezberleri "özgürlük, hukuk" adına ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyor birileri.
Mesnet böylesine çürük olunca... Anayasa gibi nomosa denk gelen yani tamamen hukuk nosyonuna bağlı bir konu dahi, kişiler üzerinden yürütülüyor.
İşte, Osman Kavala, Can Atalay, Selahattin Demirtaş'ın "artık serbest bırakılmalı" söylemlerinin yeni Anayasa gündemini belirleyen konuları şekillendirmesi, ciddiyeti ortadan kaldırmıyor mu?
Eklektizm çok büyük bir bela...
Tam bir sol liberal hastalık.
Tutamak bulamıyorsunuz ürettikleri cinsiyetsiz kelimelerle ürettikleri ayartıcı söylemlerde.
Üstelik bu meşum illet bütün kesimlere sirayet etti.
Yaşadığımız krizlerden biri de bu işte.
Bu yüzden...
Günün sonunda anayasa da dahil bütün tartışmalar gavurun bozuk Türkçe ile söylediği döner, şiş kebap tekerlemesi kadar iz bırakıyor hayatta.
Bu zehirlenmeden kurtulamadığımız için de ortasında bulunduğumuz ekonomik krizlerin de şekillendirdiği jeopolitik fırtınayı birkaç hamleyle savuşturabileceğimizi zannediyoruz.