Alman soluna yakın Netzpolitik.org haber sitesi, iç istihbarat örgütü Anayasayı Koruma Dairesi’nin interneti gözetleme faaliyetlerini artırmayı planladığına dair bir haberi iki bölüm halinde yayınladı. Aynı haberde Anayasa’yı Koruma Dairesi’nin birkaç gizli belgesini olduğu gibi kullandılar.
İstihbarat teşkilatı bunun üzerine hemen harekete geçti ve Federal Savcılığa suç duyurusunda bulundu. Savcılık haberi yazan André Meister ve sitenin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Markus Beckedahl hakkında vatana ihanet suçlamasıyla soruşturma başlattı. Savcılık bu soruşturmayı açarken hiç tereddüt etmedi. Çünkü mesele milli güvenlikse Almanya’da hiçkimse buna karşı çıkamazdı.
Frankfurter Allgemeinen Zeitung’un iki gün önceki bu soruşturması şimdilik durduruldu. Gazete, Federal Başsavcı Harald Range’nin soruşturmayı şimdilik durdurma ve konuyla ilgili hazırlanacak raporu bekleme kararı aldığı bilgisine yer verdi. Yani müfettişler haberle ilgili geniş bir araştırma yapacaklar ve savcılığa sunacaklar. Rapora göre savcılık soruşturmayı yeniden başlatacak.
Şimdiye kadar Alman ana akım medyasında, “Böyle bir soruşturma gazeteciliğe hakarettir” diyeni duymadım. Bazı zavallı solcu ve hümanist takılan derneklerden cılız sesler yükseldi ama onların da kamuoyu belirleme gücü yok.
Milli güvenlik söz konusu olduğunda medyanın aldığı en net tavrı gösteren örnek 1961’deki Domuzlar Körfezi Operasyonu’dur. 17 Mart 1960’da Başkan Eisenhower, Küba’ya saldırı planları yapılmasını istemişti. CIA Başkanı Allen Dulles Castro karşıtlarını örgütledi ve uygun anda Castro’ya operasyon yapılacaktı. Kennedy 1961 Ocak ayında yemin ettikten sonra Küba operasyonunun gidişatı üzerine bilgi aldı. Sürgündeki Kübalıları organize ettiler ve karaya çıkmak için uçakların korumasında bir bölge seçildi: “Bahai de Cochinos, yani Domuzlar Körfezi.”
Yalnız bir sorun daha vardı. Medya bu olayı haber almıştı. Operasyonla ilgili gazeteler haber geçebilir, bu da ABD’nin planlarını sekteye uğratabilirdi. Kennedy, Washington Post’un sahibi Philip Graham’a yakındı. Post, bu operasyonunun yazılmaması konusunda ikna edildi. Geriye o dönemin bir diğer büyük gazetesi New York Times kalıyordu. Çünkü Times bu konuyla ilgili bir haber patlatmak üzeredir.
New York Times’ta çalışan ünlü muhabir Tad Szulc, CIA’in Kübalı sürgünleri ve Castro karşıtlarını eğittiğini içeren bir haber yazar. Haber, Beyaz Saray tarafından duyulur. Eğer CIA’in operasyonu öğrenilirse, bu milli güvenliğe büyük zafiyet getirecektir. John Kennedy, New York Times’ın Washington sorumlusu Scotty Reston’ı arar. Haberin girmemesini ister. Reston itiraz etmez. Daha sonra Başkan Kennedy’nin yardımcısı McGeorge Bundy direk New York Times’ın patronunu arar. “Eğer bu haber girerse gazeteyi havaya uçururuz” der.
ABD, kendi tarihinin en önemli zamanlarını yaşar ve sonunda Beyaz Saray’ın dediği olur. Domuzlar Körfezi ancak operasyon yapıldıktan sonra öğrenilir. Gerçi operasyon başarısız olur ama Amerikan devleti istediğini yaptırmıştır. Sonradan birçok tartışma alevlenir. “Keşke haberi girseydik” diyen de olur, “İyi ki yayınlamadık” diyen de. Bu olaydan tam 50 yıl sonra Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Bill Keller bir yazı yazar ve “keşke bu haber girilseydi” der. Kendine göre bir özeleştiri yapar. Buna itiraz edenler de olur.
Batı böyledir. Ulusal güvenlik oldu mu, akan sular durur. Kimsenin gözünün yaşına bakmazlar. Bizde ise her şey serbest. İster hükümete söv, ister Başkomutana hakaret et bir şey olmaz. MİT tırlarını ifşa et, gizli belgeleri yayınla, kriptolu telefonları dinle baş tacı ederler.
Her defasında Batı’yı bize örnek gösterenler nedense Batı’nın gazetecilere yönelik baskılarına tek laf etmezler. Batı’nın ana akım medyasında devletin istemediği hiçbir haber girmez. Türkiye’de PKK bile övülür. Katliamlarına ses çıkılmaz. Asker, polis şehit etmesine sevinenler çıkar.
İşte Doğan Medya Grubu, işte Cumhuriyet. Son 1 yıllık yayınlarına bakın ne demek istediğimi iyi anlayacaksınız. Ahmet Hakan, Şirin Payzın, Cüneyt Özdemir, Barış Tünay, Can Dündar açık açık PKK’yı ve Kandil’i desteklediler ve hala da destekliyorlar. Ve utanmadan her gün Türkiye’nin, DAEŞ’e yardım ettiği yalanını söylüyorlar.
Tek bir soru soruyorum: Bu yaptıkları yayınların aynısını ya da yazdıkları yazıların benzerlerini ABD, İngiltere, Almanya ana akım medyasına yapabilirler mi? Evet ya da hayır.