Dolmabahçe toplantısı birkaç dakika geç başladı ama uzun sürdü. Amacını Başbakan Erdoğan toplantıyı açarken yaptığı konuşmada şu sözlerle izah etti:
-17 Aralık komplosuyla ilgili olarak tabloyu net bir şekilde ortaya koyacağız.
-İstiyoruz ki üstü kapalı bir şey kalmasın.
-Hükümetler milli irade dışı güçler tarafından yönetilemezler.
-Milli irade dışı güçler, sadece silahlı güçler değildir.
-Bir taşla birkaç kuş değil, adeta kuş katliamı yapılmak istenmiştir.
-Bu operasyonun hedefinde benim ülkemin geleceği vardır.
-17 Aralık küresel bir suikasttır.
-Olumlu yanı: Devlet içine sızmış bir örgütün neler yapabileceğinin ortaya çıkmış olmasıdır.
Başbakan 17 Aralık darbesini bu cümlelerle izah ediyor.
Dolayısıyla hükümetin süreci nasıl yöneteceğine dair ipuçlarını bu cümleler yeteri kadar ortaya koyuyor.
Hükümet devletin içine sızmış bir örgütlenmenin olduğuna inanıyor.
Görebildiğimiz ve Dolmabahçe’deki toplantıda ifade edildiği kadarıyla söylemek gerekirse, sivil iktidarını askeri vesayetle mücadele üzerine kurmuş ve üç defa halktan onay almış bir hükümetin, bu defa da, devlet içinde bir takım siyasi operasyonlar yapma kabiliyeti gösteren bir yapılanmaya karşı mücadele etmesi söz konusu.
Bu mücadeleden taviz vermeyi düşünmüyor başbakan.
Ama bunun bir cadı avına dönüşmemesi konusunda da çok hassas.
Başbakan, bazı arkadaşların, paralel yapılanmaya karşı girişilecek bir mücadelede, ‘cemaatin tabanının’ zarar görmemesi gerektiğine ve bu konuda bazı endişelerin doğduğuna dair sorularını cevaplarken, rahatlatıcı açıklamalar yaptı.
Dini referanslı bir çok cemaatin olduğunu ve bunların sivil çalışmalar yapmasının önünde hiçbir engelin olmadığını ifade etti.
Söz alan gazeteci dostlarımız birbirinden ilginç sorular sordular. Başbakan soruların büyük bir bölümüne kendisi cevap verdi.
Bazı soruların cevaplarını da Bakanlar Ali Babacan, Beşir Atalay ve yeni atanan Bakanlar Bekir Bozdağ ve Efkan Ala verdi.
Cemaat ve hükümetin aldığı pozisyona ilişkin aklınıza gelebilecek hemen her şeyin sorulduğunu söyleyebilirim.
Hükümetin yargı ve yürütme bürokrasisinde durumun normalleşmesi için aldığı önlemler devam edecek gibi görünüyor. Ama bu önlemlerin bir cadı avına dönüşmemesi de gerekiyor.
Kişisel izlenimim Başbakan’ın bu konuda da çok hassas davranacağıdır. Tersi, AK Parti tabanıyla zaten sosyal ve siyasal ilişkiler bağlamında, iç içe geçmiş ‘ortak tabanda’ büyük rahatsızlıklar yaratır.
Hükümet haklı ve mağdur durumdayken, haksız ve mağduriyetlere sebep veren bir konuma düşer..
Dolmabahçe toplantısı, ‘Dolmabahçe Buluşmaları’ adıyla bir teamül haline getirilebilir.
Bu buluşmalar her konuda ve konunun muhataplarıyla bir araya gelerek ve mümkün olabilecek sıklıkta gerçekleştirilebilirse büyük bir rahatlık sağlar.
Mesela, HSYK başta olmak üzere, yargının, bugünkü haliyle yasama üstü sınırsız ve sorgulanamayan egemenliğinin demokratik ve hukuksal bakımdan yeniden düzenlenmesi sürecinde, ilgili çevrelerin-akademi ve hukuk- bilgisine başvurulabilir.
Okyanusu geçerken herkesin içinde bulunduğu gemiyi kazasız belasız karaya çıkarmış bir hükümetin, bir karış suyu olan derede boğulacak hali yok ya!
Başbakan’ı bu ikinci görüşüm ve ikinci dinleyişim oldu. Dolmabahçe toplantısı benim için başta Başbakan olmak üzere, bu hükümete duyduğum güveni pekiştiren bir toplantıydı.
İki soru sordum ve cevaplarımı kısmen aldım. Sorularım popüler ve günün anlam ve önemiyle sınırlı değildi, yıllara sari sorulardı ve önümüzdeki iki yıla değiyordu. Soruları ve Başbakan’ın cevaplarını biraz merak ettiyseniz, Perşembe günü bu köşeye bir göz atın derim.