Türkiye’de, çok uzun bir süredir, toplam vergi gelirleri içinde dolaylı vergilerin payı yüzde 60’ın üzerinde seyrediyor.
Ve bu oran bir çevre tarafından çok sert eleştiriliyor, bu durumun hem hakkaniyete hem de etkinliğe aykırı olduğu söyleniyor.
Bu eleştiriler acaba ne kadar doğru?
Türkiye ekonomisinin en genelinde iki temel sorunu mevcut; birincisi, mikro planda eğitimin niteliğine bağlı olarak verimlilik, ikincisi ise makro planda cari açık sorunu.
Her iki sorun da, dönüp dolaşıp, büyümeyi olumsuz etkiliyorlar.
Cari açık bir makroiktisatçı için tasarruf-yatırım açığı demek.
Dolaylı vergiler tüketimi vergiliyorlar, gelir üzerinden alınan vergiler ise gelirin tanımı olan tüketim artı tasarrufu vergiliyorlar.
Temel makro meselesi cari açık (tasarruf açığı) olan bir ülkede tasarrufları da kaçınılmaz olarak vergileyen gelir vergisinin mali gücün göstergesi olarak kabulünün anlamı tartışılmalıdır.
Anayasamızın 73. Maddesi verginin mali güç ilkesi çerçevesinde alınmasını emrediyor ve yüksek yargımız da mali gücün temel göstergesinin gelir olduğunu söylüyor.
Bu aşamada şu soru meşruiyet kazanıyor: Vatandaşlar kamu harcamalarının finansmanına gelirleri ölçüsünde mi, yoksa, tasarrufları teşvik edici bir mantıkla, tükettikleri ölçüde mi katılmalıdırlar?
Bendenizin yaklaşımı vatandaşların kamu harcamalarının finasmanına katılım paylarının (vergiler) tüketimlerine orantılı olması doğrultusundadır, tasarrufları da vergi matrahına dahil eden bir yaklaşımı (gelir) kabul etmekte zorlanıyorum.
Meselenin hakkaniyet yönü de çok ama çok tartışmalıdır.
Ssoyolojik, siyasal nedenlerden çok geniş kesimlerin, tarım kesimi, küçük üreticiler, vs. gerçek usulde gelir vergisi ödemediği, beyanname vererek gelir vergisi ödeyen kesimin bir milyonu ancak aştığı, bunların da senede ortalama olarak ödedikleri gelir vergisinin bin lira dolayında olduğu bir ülkede vergi gelirlerinin büyük bölümünü dolaysız vergilerin üzerine kaydırmak istemek muhtemelen başlı başına bir hakkaniyet, adalet sorunudur.
Daha akademik ve dolaylı vergilerin vergi gelirleri içinde payının yükselmesine karşı kesimler dolaylı vergilerin nispi fiyatları çarpıttarak etkinlik kayıpları yarattığını söylüyorlar ve doğru söylüyorlar ama bu arkadaşların da unuttuğu nokta her verginin çarpıtma etkisi yaptığı, gelir vergisinin de bu tür sonuçlar ürettiği gerçeği; iktisatçılar da dolaylı vergilerin nispi fiyatları çarpıtarak yarattığı etkinlik kaybının mı, yoksa gelir vergisi marjinal oranlarının yüksekliğinin yarattığı çarpıklığın mı daha büyük ve kötü olduğunu kolay kolay hesaplayamıyorlar.
Dolaysız vergilerin yaygınlığının ve oranlarının düşüklüğünün, dolaysız vergilerin başat vergi kategorisi olmamasının ülkemize gelecek doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını da olumlu etkileyeceği kesin.
Önemli olan, dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içinde payının yüksekliğini bir sorun, bir eksiklik olarak görmemek, bu vergi politikasını bilinçli bir uygulamaya, bir vergi politikasına dönüştürmek.
Unutmayalım, kamu maliyesinin iki temel enstrümanı var, vergiler ve kamu harcamaları; vergi politikaları üzerinden toplumsal adalet sağlamak çok karmaşık ve zor bir amaç, çok karmaşık yansıma süreçleri devreye giriyor, önemli olan, daha doğrusu olması gereken toplumsal adaleti iyileştirmenin yöntemi olarak kamu harcamalarını tercih etmek, eğitim, sağlık, adalet, konut harcamalarını öne çıkarmak, vergiyi de sadece harcamaların finansmanı için düşünmek.
Yeni anayasa sürecinde her şey konuşuulyor ama maalesef 73. Madde, vergi maddesi konuşulmuyor; bu madde çok önemli ama sadece verginin yasallığı evrensel ilkesini içermeli, mali güç ilkesi gibi vergi politikası araçlarına girmemeli, bu konuyu siyasete bırakmalı, mali güç ilkesi ile sosyal devlet ilkesi ilişkisi yeniden düşünülmelidir.