CHP’nin, kısmen de olsa, sözünü tuttuğunu görüyoruz. Bir önceki oylamada, Kılıçdaroğlu, üzerinde “evet” yazan pusulayı ortalık yerde unutmuş, bir diğer ifadeyle “hayır” derken yakalanmıştı, ama belli ki riske girmek istemedi. Yani “parti olarak” referandumu göze alamadılar.
Dokunulmazlıklar konusunda, baştan beri, aynı şeyleri düşünüyorum.
Bana kalırsa, tüm dosyaların gündeme gelmesi gerekmezdi.
Kılıçdaroğlu’nun küfürleri (ki, hakkında düzenlenmiş 49 fezleke bulunuyor; hepsi de küfür ve hakaret davası), bir anayasa değişikliğinin konusu olmamalıydı.
Dokunulmazlıkların kaldırılmasından murat, yasama dokunulmazlığını kullanarak terör örgütüne yardım eden milletvekillerinin (hepsi de HDP’de görev yapıyor) yasama organıyla ilişkisini kesmekti.
Ki, büyük çoğunluğu suçüstü yakalanmıştı...
PKK’ya silah sevkıyatını organize edenler... PKK terörünü meşrulaştıranlar... Canlı bombanın taziyesine katılıp bu tür ölümleri kutsayanlar...
Biri de Cemevinde yakalandı.
Daha doğrusu, Cemevindeki terörist cenazesinde, törene katılanları “şehadet şerbeti içmeye” davet ederken görüntülendi. Kayıtları internet ortamında duruyor... O terörist, Gazi Mahallesinde bir polisi öldürmüştü. Daha sonra, güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada etkisiz hale getirilmişti.
Daha da ağır cürümün altında, bir Eş Başkan’ın imzası bulunuyor.
Hani, Kobani’yi bahane ederek, militanlarını sokağa döken, 52 Kürt vatandaşımızın katledilmesine (evet, katledilmesine) yol açan eli bağlamalı Eş Başkan Selahattin Demirtaş...
Maksat, bu isimlerin ayıklanmasıydı...
Kılıçdaroğlu ve Demirtaş’ın dolduruşuyla (“O zaman bütün dokunulmazlıklar kaldırılsın” dolduruşuyla), iş başka yerlere gitti... İki isim de, bu önerilerinin hükümet tarafından kabul görmeyeceğini düşünüyordu.
Başbakan Davutoğlu, reste restle karşılık verince, “Kabul, bütün dokunulmazlıkları kaldıralım, bunun için tek maddelik bir anayasa değişikliği yapmamız gerekiyor” deyince, şaşırıp kaldılar.
Bağlamacı olan, daha ilk saniyede yan çizdi: “Bizim dokunulmazlığımızı ancak halk kaldırır. Bizi polise teslim ederseniz, paralel Meclis kurarız, dünyayı başınıza yıkarız.”
Diğeri, meseleye biraz geç uyandı, genel başkanlığının tehlikeye girdiğini görünce, “Dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet demiştim ama HDP’yle yan yana görünmemek için böyle demiştim. Yine evet diyeceğiz ama bilesiniz ki bu iş anayasaya aykırı. Elbette bir milletvekili arkadaşımız Anayasa Mahkemesi’ne başvurmayı akleder” diye ağlamaya başladı.
İşte bütün dokunulmazlıklar kaldırıldı.
Böyle olması gerekmezdi oysa...
PKK’ya “yardım ve yataklık” eden milletvekillerini ayıklamak için 276 “evet” oyu yetiyordu.
İş bu noktaya geldi.
İşi bu noktaya getirenler bedelini ödesin. (Mesela Kılıçdaroğlu, ettiği küfürlerin yanına kâr kalmayacağını düşünsün ve bundan sonra daha dikkatli bir dil kullansın.)
Bir şey daha:
Madem iş bu noktaya geldi (dediğim gibi, bunda Kılıçdaroğlu ve Demirtaş’ın payı büyüktür), gereği yapılmalıdır.
Dokunulmazlıkların kaldırılması, iddia edildiği gibi, yasama organına indirilmiş bir darbe değildir. Çünkü konunun “yasama dokunulmazlığı”yla ilgisi yok. “Ne oluyor? Eskiye mi dönüyoruz?” diyenler de endişe etmesin. 90’lı yılların karanlığını idrak etmiyoruz.
HDP de artık bir karar versin.
Siyasi bir parti mi olacak, PKK’nın “halkla ilişkiler bürosu” gibi mi çalışacak?
Bu seçimi yapsın!