Bizim pop sosyolog köşe yazarlarından dertli. Hesap etmiş, ülkemizde üçbin köşe yazarı varmış... Sanırsın ki hepsinden şikayetçi. Yazısını okuyunca içlerinden özellikle birinden rahatsız olduğunu anladım. İsmini vermediği için kim olduğunu bulamadım; ‘o mu, yoksa bu mu?’ diye düşündüğümdeyse işin içinden çıkamadım.
Derdi çok fazla. En iyisi yazısının bir bölümünü sizlerle paylaşmak: “Bense, Tanrı’nın yarattığı en aşağılık varlık, en müptezel şahsiyet, en lüzumsuz klavyeyim. / De ki: ‘Sen, Deccal’in yeryüzündeki gölgesisin, o yeryüzünün de görüp göreceği en berbat yazarısın, bir satırına bile bakmaya değmez tıynetsizin tekisin sen...’ / Yine de rahatlamadıysan, huzura eremediysen, hançereni çatlatırcasına haykır, ‘Ahlaksızsın, iflah olmaz bir maymunsun...’ / Aklına gelen başka ne hakaret varsa, gırtlağına yapışan ne balgam varsa, tutma kursağında, fırlat at, tükür suratıma...”
Yazının burasında ‘Derdim var, ummanlar kadar’ şarkısı aklıma geldi. O ise hitap ettiği köşe yazarına, “Madem bu kadar değersizim, neden beni okuyorsun be adam” diye takılmış...
Kimse o, herhalde beğendiği, önem verdiği, bir şeyler öğreneceğini sandığı için değil, görevi gereği kendisini okuyordur. Ne yapsın adam, görmezden mi gelsin? Kendi haline mi bıraksın? Görmezden gelsin, kendi haline bıraksın da, artık ne kadar kaldıysa okurları, bu çözüm sürecinde bir kez daha mı yanılsın?
2002 yılından beri her el attığı konu elinde patladı.
‘Makul çoğunluk’ diye bir tez vardı, hatırlarsınız; ‘pop sosyolog’ tarafından siyasete biçim vermek üzere icat edilmişti. Tutmadı. Geleceği çok parlak genç bir diplomatı mesleğinden ettiğiyle kaldı.
Rahmetli İsmail Cem’in seçimlere beş kala kurduğu partiyi de hatırlarsınız; onun arkasında kim vardı dersiniz? Rahmetlinin erken terk-i hayat etmesine, bazı meslektaşların ona güvenip siyasetin kapısından dönmelerine sebep olduğunu ileri sürenler de var; ben o kadarını bilemem...
Ondan sonrası tam bir rezalet; sadece kendisi için olsa hadi neyse, etrafında yer alanları da Ak Parti’nin başarılı olamayacağı konusunda etkilediği biliniyor. 2002’den 2012’ye kadar bütün seçimlerden önce “Bu defa tamam, kaybedecekler” müjdesini çevresiyle paylaştığı, okurlarına da hissettirdiği biliniyor...
ABD 1 Mayıs (2003) tezkeresi için gazetesine güvenmişti; canhıraş çabalarına, manşetten tehditlerine rağmen sonuç alamadı.
Abdullah Gül cumhurbaşkanı olamasın diye ne terler döktü, ne kumpaslara karıştırdı gazetesini... 367 hukuk rezaletini zorlayan, e-muhtıraya sahip çıkan, Ak Parti kapatma davası iddianamesine haberleriyle malzeme sağlayan, yağmur duası gibi kapatma duası yapan, 411 hayırlı eli kaosla irtibatlayan kimdi peki?
Şimdi de yolunda giden ‘çözüm süreci’ne bel altı endaht ediyor...
Bunlardan birine yol açan yazara hemen yol gösterir patronlar; ABD’de itibarlı Howard Kurtz bu hafta bir tek hatası yüzünden kovuldu. Bizimkinin kılına dokunulamıyor. Dokunulabileceğini de sanmıyorum.
Kendisini patronuna müzevirlediğini söylediği köşe yazarının kim olduğunu bilseydim, iki satırlık bir uyarıda bulunurdum. Şöyle: “Boşuna çabalıyorsun, benim ‘pop sosyologum’ ile patronunun arasını açamazsın. Patron ile çalışanı arasında uzun sürmüş ve ileri derecede yakınlıklar, bazı mahrem bilgilere sahip olmayı da getiriyor...”
Patronu, kendisine doğrudan bir şey diyemediği için, bir ‘etik kurulu’ oluşturdu. Ülkemizin bayağı akıllı insanlarından oluşan kurul bir ayda iki kez toplandı ve medya grubu olarak süreci desteklediklerini herkese ilan etti. Sonuç? Sadece iki gün başka konulardan söz eden yazılarla idare etti, üçüncü gün yeminini bozdu. Patronun ve kurulun söz geçiremediği mühim mi mühim bir adam o... Tebrikler...
Acaba okurlarına şikayet ettiği köşe yazarı kim?