İnanın haberi okurken gözlerine inanamıyor insan! Acaba yanlış mı okuyorum diye bir kere daha okuma ihtiyacı hissediyorsunuz. Duyduğumuz vahşete dayanamayıp okumayı yarıda bırakmak zorunda kalıyoruz. Biz ne zaman bu kadar canavarlaştık aklımız almıyor!
Söz konusu haber, istediği ilacın yazılması için rapor talebinde bulunan hasta tarafından bir doktora uygulanan vahşetle ilgili. Saldırı demiyorum çünkü yaşananlar tam bir vahşet! Hem de kan donduracak cinsten!
Hasta önce doktorun kafasını masaya daha sonra da duvara vuruyor. Peki, burada duruyor mu? Hayır! Hasta daha sonra da doktorun boğazına oturarak darp etmeye başlıyor.
Yaşanan vahşetin dehşetine mi yanalım, yoksa bu vahşete maruz kalanın hem bir doktor olmasına hem de bir kadın olmasına mı yanalım bilemedik.
İnanın haberi okurken ben insanlığımdan utandım. İnsan nasıl bu kadar acımasızlaşıyor ve vahşileşebiliyor aklım almıyor!
İnsan ki akıl sahibi, kalp sahibi ve en önemlisi vicdan sahibi. Hayvanlar bu özelliklere sahip olmamasına rağmen yeri geldiğinde merhametle hareket edebiliyorlar. Karşısındaki canlının acziyetini ve savunmasızlığını gören hayvanların göstermiş oldukları şefkat ve merhamet videolarını görmüşsünüzdür mutlaka.
İnsan ise tam tersi, karşısındaki kişinin acziyeti karşısında canavarlaştıkça canavarlaşıyor. Bu durum sadece mezkûr olay için geçerli değil. İnsan tarafından sergilenen böyle vahşetlere her gün şahit oluyoruz.
Bunun önüne geçmenin yolu ise uzun soluklu bir eğitim meselesi.
Amaçları sağlığımızı korumak olup bunun için yıllarca eğitim alan, zor şartlar altında görevini en iyi şekilde yapmaya çalışan doktorlarımızı koruyamıyoruz.
Covidle başlayan süreçte hastanelerde artık doktorlara yönelik şiddet haberlerini okumak adiyattan oldu. Eskiden gazetelerin üçüncü sayfalarını cinayet haberleri doldururdu şimdi ise doktorlara uygulanan şiddet haberlerini okumaya başladık.
"Doktorların koruma altına alınması" çağrısından hicap duyarız. Kişinin sağlığını korumak için çaba gösteren bir insana saldırmak akıl almaz bir şey! Ama artık olaylar o kadar çığırından çıktı ki devletin bu konuda daha etkili adımlar atması gerekiyor.
Doktorlara olan saldırıların niçin bu kadar arttığına dair düşünürken şöyle bir sonuca vardım: Bizim aslında Allah'a olan inancımızda bir zafiyet söz konusu. Canı veren de alan da Allah. Şifa Allah'tandır. Doktorlar sadece bir aracı. Onların can alıp verme, kişiyi sağlığına kavuşturma noktasında belirleyici olmaları söz konusu değil. Ama sanki biz hastamızı öldüren doktormuş gibi, şifa verme yetkisi elinde olan doktormuş gibi bütün sorumluluğu doktora yıkıyor ve öfkemizi onlara yöneltiyoruz.
Allah'a olan inancımız eğer sağlam olsaydı bunu hesaba katardık.
"Merhamet" iman edenlerin en güzel özelliklerinden biridir. Bizler asla katı kalpli, acımasız ve zalim insanlar arasında yer alamayız. Şefkat ve merhamet duygularımızı bütün insanlığa ve topluma sabırla işletmeliyiz.
Biz birbirimizi ne zaman nerede kimin aracılığıyla terk ettik?
Birbirimize nasıl oldu da bu kadar bilendik?
Oysa biz birbirimizi bilendik.
Yitirdiğimiz değer ve duygularımızın yerini başka şeyler ikame ettiğinden, kurtulamıyoruz içine girdiğimiz çelişki kafeslerinden.
Yukarıda da dediğimiz gibi bunlar birer eğitim meselesi ve bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da devreye girmesi gerekiyor. Toplumun inanç noktasında güçlenmesi için, doktorlara yöneltilen öfkenin ne kadar kötü olduğunu anlatmak için cami kürsüleri kullanılabilir.
Ve elbette devletin yapması gerekenler... Bu noktada Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın şu tweeti yüreklere su serpecek cinsten: "Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde nörolog bir arkadaşımız görevinin gereği bir davranışı üzerine insanlık dışı şiddete maruz kalmıştır. Sağlık hizmeti verenleri koruyacak yasal düzenlemeler yakın. Şiddet suçlularını gözümüz uzun süre görmeyecek. Yerleri hapistir."