1.4 milyar nüfusu ile dünyanın en büyük üretim ekonomisine sahip Çin Halk Cumhuriyetinin özerk bölge olarak isimlendirdiği Doğu Türkistan’dan gelen haberler dehşete düşürüyor insanı. Covid19 kriziyle boşalan fabrikalarındaki açığı, Doğu Türkistan’daki hapishanelerde tutulan 3 milyon civarındaki Uygur Türkü ile kapatma politikası son zulümlerden sadece birisi...
Çin Seddi, dışarıdan gelecek saldırıları önlemek için değil de, içeriden dışarı kaçacakları önlemek için örülmüş sanki! Çin’in çok uluslu yapısını, şiddete dayalı ağır asimilasyonlarla zapt ü rapt altına aldığını herkes biliyor. Uygurlar kadar, Kazaklar ve Tibetliler de bu kimliksizleştirme politikalarından nasibini almış durumda. Hatta 1912’ye kadar Çin’i yönetmiş Mançuların ve Mançurya’nın bile bugün zihinlerden buharlaşmış olması, Çin’in gereğinde kendi etnik kimliklerine dahi uyguladığı ağır baskının bir göstergesi... Çin’de, etnik kimliklerin yanısıra azınlıklara da uygulanan muamele, insanlık dışıdır.
Medyaya acı haberlerle düşen Doğu Türkistan, 1950’lerden itibaren, bölgeye getirilen Çinli Müslümanlar (Hui’ler) ile heterojen bir yapıya dönüştürülmek istendi. Tüm bu demografik planlamalara ve zorunlu göç politikalarına rağmen Çin, istediği sonuçları alamamış olacak ki, ‘’kardeş aile’’ projesi gibi akla ve vicdana sığmayacak, aile onurunu paramparça edecek, mahremiyet ahlakını infilak ettirecek işlere kalkışmaktadır.
Doğu Türkistan’ın tarihi kentlerinden Hoten’deki tarihi camilerin kazma kürek yıkılma görüntüleri vicdan parçalayıcıydı. Dünya kültürel mirasının da bir parçası olan bu eşsiz tarihi eserlerin katliamı, İpek Yolu’nun güneydeki incisi olarak bilinen Hoten’de gerçekleşiyordu. Doğu Türkistan’daki tarihi camiler, cemaati yok gerekçesiyle yıkılıyor, oysa aynı zihniyet zaten camilere namaz kılmaya gidenleri de sudan bahanelerle hapisanelere ve toplama kamplarına yolluyor.
Dünya kamuoyu, tüm bu pervasız kötülüklere niçin sessiz ve sağır? Bu çok önemli bir soru ve hepimizin insanlığının ölçüldüğü bir yakıcı sınav! Doğu Türkistan ile yakınen ilgilenen İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü Prof.Yücel Oğurlu; ‘’Çin’le kapıları çarparak kapatmak değil, tam aksine kapıları açarak görüşmeleri sürdürmek bütün Çin halkı ve özellikle Uygurların da içinde olduğu azınlıklar için hayati önem taşımaktadır. “Müslümanlar veya Türkler öldürülüyor” protestolarını Dünya hiçbir zaman duymayacaktır. Kültürel hakların savunulması, dil ve eğitim hakkı, kültürel çeşitlilik, “birlikte yaşama kültürü” gibi Dünyanın kulağının aşina olduğu kavramlar üzerinden yeni bir dille haklarımızı savunmak zorundayız. Unutmamak gerekir ki, haklı davalar haklı ve meşru usullerle savunulabilirler. Uygurlar'ın dediği gibi, “usulsuz vusul (b)olmaz.” Dış Politikada hedeflere galeyanla değil, diplomasi ve teenni ile ulaşılır’’ diyor...
Türkiye’nin Çin Halk Cumhuriyeti ile iyi ilişkiler çerçevesi bu bakımdan çok önemli. Doğu Türkistan’daki genç öğrencilerin dış ülkelerde ve özellikle Türkiye’de eğitim görebilme imkanları hakkında bir kolaylaştırma yapılamaz mı? Bu bağlamda kültür ataşeliklerimize daha aktif vazifeler verilemez mi? Kızılay veya Diyanet Vakfı gibi kurumların bölgede merkez açabilmelerinin yolu aranamaz mı? Doğu Türkistan’daki tarihi eserler ülkemizdeki sanat tarihi kürsülerinin öncülüğünde, Dünya Miras Listesine geçirilemez mi? Lezzeti ve zenginliğiyle namlı Uygur mutfağı, uluslar arası kimlik kazanabilir, turizmcilerimiz bunun öncülüğünü yapamaz mı?
Doğu Türkistan gençliği için neler yapabiliriz? Diplomasinin yanısıra, STK’ların yapabileceği işler de çok! Bu soruyu sormama vesile olan Bursa’daki Yusuf Yüzlüler Derneği’ne teşekkür ediyorum. Av.Veysel Aşkın, değerli eşi ve arkadaşlarının Uygur öğrencilerle ilgili gerçekleştirdikleri destek projelerini bu bağlamda çok önemsiyorum. Yapacak çok şeyimiz var!