''Asuman kara, alem kara/ dost yakınlar könli kara/ atalar bagri doldu yara/ kani gök büre, gök büre?''
Istırap dolu kopuzlarının eşliğinde, ozanlarının avazlarını yolluyorlar bize ulaşan son mektuplarında Uygurlar... Kendilerine çıkış ve kurtuluş yolunu gösterecek Gök Börü'yü soruyorlar göğüslerini yırtarak...
Uygurların en bariz vasıfları "mücahidin"den ve "muhacirun"dan oluşlarıdır. Dünya üzerinde bağımsızlık ve varoluş mücadelesi veren tüm İslam halklarına destek olmakla namlıdırlar; ki bizim Milli Mücadelemizde de aktif olarak yer almış mücahid ve muhacir bir toplumdur... Onların yaşadığı soykırımı yeterince işitemiyorsak, sebebi var... Çin Halk Cumhuriyeti'nin dışa kapalı düzeni, Mao'dan itibaren tüm enternasyonel illüzyona rağmen, aşırıdan da aşırı güvenlikçi tezle sürerken, dünyayı sağırlaştırıcı bir setle sevk edilmektedir... Ki bu da Doğu Türkistan'da yaşanan içler acısı zulmü maalesef dünyanın ve bizlerin gözlerinden setretmektedir...
Doğu Türkistan, 200 yıldır karanlık bir işgal geçidinde, tüm yapayalnızlığına ve uğradığı pervasız vahşetlere rağmen direnen bir yurt... 1949'dan sonrasıysa kalkmayan bir demir perde!
Çin'in resmi olarak "Xingjiang Özerk Bölgesi" dediği, bizdeki haliyle; "Şarki Türkistan"da 2015 Ramazan'ı, yine cehennem provasına dönüştürüldü. Oruç tutanların hapse atıldığı, işten çıkartıldığı, tesettürün yasaklandığı, kadınlara zorunlu kürtajın uygulandığı gerçeği, özyurtları işkencehaneye çevrilmiş Uygurların yaşadıklarından sadece birkaçı...
***
Çin'in kuzeybatı sınırını oluşturan Doğu Türkistan, ülkemizin neredeyse iki katı büyüklüğünde bir coğrafyaya yayılmıştır ve nüfusu 23 milyon civarındadır. %45'i Uygurlardan ve Çin'in nüfus politikası çerçevesinde bölgeye yerleştirdiği %40 oranında Çinli nüfustan oluşan popülist yapısında, yerli halka ciddi ayrımcılıklar uygulanmaktadır. Çocuk sahibi olma ve nüfusa kaydolma gibi en temel vatandaşlık hakları konusundan, eğitim ve istihdamda yaşadıkları hoyrat ayrımcılıklar, dil yasağı, isim yasağı ve dini yaşama yasağı gibi bariz ve ağır baskılarla, Doğu Türkistanlılar Çin nefretinin zulmü altındadır...
Çin'de 56 civarında etnik grup var ve tüm bu farklı halkları "Han Çinli" profilinde sunulan üst kimlikte meczetmek istiyor yeniÇin Ulusalcılığı. 1949-1997 arasında Mao döneminden intikal eden anti-Amerikan, anti-Kapital ve anti-Milliyetçi Çin bakışıyla Glasnosta kadar idare edilmişti. Ama Glasnost sonrası ciddi sarsıntı yaşandığı için, yeni tanımlarla tahkim edilmeye çalışıldı karşıtlıklar; "Han Çinli" modeli böyle çıktı ortaya... Özellikle 2002 sonrası Uluslararası arenada da destek bulması için dikte edilen "3 Şer"; "bölücülük, terörizm ve fundamentalizm"le savaş üzerine kurulan yeni ulusalcılıktan, en ağır payı Doğu Türkistan aldı.
Zira 56 etnik topluluk içinde en kalabalık nüfus ve en geniş coğrafya Uygurların... Buna bir de Müslüman oluşları eklenince... Terör ve fundamentalizm çeperleri üzerinden Doğu Türkistanı sıkıştırmanın halen en elverişli yolunu kullanmaktadır Çin...
Ne var ki... 1997'deki Gulca olayları, yaşanan ağır işkence ve toplu katliam vakaları, dünya basınına yansımış, insanlık ayıbının saklanacak hali kalmamış, Uluslararası Af Örgütü gibi kuruluşların meseleye dikkat çekişiyle gözler istemeye istemeye de olsa Doğu Türkistan'a çevrilmiştir...
"İstemeye istemeye"... Çünkü dünya bu acılı feryadı maalesef duymak istemiyor. Çin gibi bir devle başının belaya girmesini kimse göze alamıyor. İşin bir de Şanghay Cephesi var. Şanghay Beşlisi sadece ekonomik çerçeve ve enerji hatları üzerinden birbirine bağlı değil... Ya da bu bağları öylesine kuvvetli ki; insanlık suçu işleyenleri bile bir şey olmamışçasına örtbas edecek kadar... Bosna soykırımının faili Sırbistan'a arka çıkan Rusya örneğinde de olduğu gibi...
Doğu Türkistan'ın Çin'in batı şeridindeki tampon bölgesi olmasının yanı sıra; bölgenin petrol, doğalgaz ve uranyum yatağı oluşu da Çin zulmünün sebeplerindendir. Malakka boğazındaki güvensizlik giderek arttıkça, enerji taşınması için denizden kara yoluna hızla çekilme kararı alan Çin için Doğu Türkistan; güvenli enerji hattı anlamında... Tüm bu jeopolitik, Uygurlar üzerinde uygulanan nefret ve soykırımı besleyen zemini hazırlamaktadır...
***
İHH'nın hazırladığı Doğu Türkistan Raporu ve SetaDC'den Kılıç Buğra Kanat'ın analizleri konuyu çerçeveleyen bilgileri sunuyor.
Cumhurbaşkanımızın Çin'e yapacağı seyahatle kesişen son kriz, Doğu Türkistan için diplomatik bir çıkış imkanına dönüşebilir mi? Çin ile süren gerek ticari kültürel diplomasi, gerekse füze müzakereleri çerçevesi, Türkiye'nin masada konuşacağı hemen her cümlenin diplomatik karşılığını üretecek boyutta olsa gerek...
Feryatları bize ulaşan Uyguların inancı odur ki: Cumhurbaşkanımızın dünyayı hakka ve adalete çağıran duruşu, tüm mazlumların umududur.
Uygurların ifadesiyle; Dünyanın sağırlaştığı bu derin yaranın, ''elem-i mücerret''ten çıkıp, ''selamet-i müşahhas''a taşınması gerekiyor artık. Ve Tayyip Erdoğan mazlum Doğu Türkistan'ın umudu olarak, gerek Çin Halk Cumhuriyetini gerekse Şanghay Cephesini; adalete, insan onuruna, açık topluma, barış ve çözüm sürecine ikna edebilecek tek dünya lideridir...