Bitlis’teydim. “Doğu Okuyor” projesi bağlamında liselilerle buluştum. Edebiyattı bizi buluşturan, harfler ve kelimeler. “Benim de yazdığım bir romanım var, ismi Uzak Yollarda Tek Başına”... Bunu bana Sevde söyledi, henüz 10. sınıf öğrencisi. Özgüvenine, konuşma tarzına hayran kaldım.
“Doğu Okuyor” projesi, Bitlis’in yüz akıdır. Çünkü sadece Bitlis’i değil, tüm Doğu Anadolu’daki öğrencilerimizi de kapsayan, aslında Türkiye için bir okuma teklifi. Valiliğin örttüğü edebi kimliğiyle Veysel Yurdakul Beyefendi, sanki bir bal peteğine verilen ince emeklerle bakıyor öğrencilere. Bitlis İl Milli Eğitim Müdürü Mehmet Emin Korkmaz, Fen Lisesinden Endüstri Meslek Lisesine, Halk Merkezlerinden Taziye Evlerine kadar, hemen her eğitim kademesine kitap taşıyan bir karınca... Bitlis’in havaalanı yok henüz, otogarı da yapılacakmış, tarihi doku ile yeni şehircilik hizmetlerinin kesişim şantiyesindeki Bitlis Belediyesi Fehmi Alaydın başkanlığında koşturuyor, ama Bitlis’te hepsinden evvel kitap var... Harfleri ve kelimeleri çok Bitlis’in. İşadamı Ahmet Eren Beyefendi müthiş birisi, tam 100 bin kitap bağışlamış Bitlis’e... Cemil Meriç’in; “ışık doğu’dan gelir” cümlesi parlıyor Bitlis semalarında...
Bir harf bir kelimeyi, bir kelime bir cümleyi, bir cümle bir kitabı, bir kitap bir hayatı kurar ve aydınlatır. Liselilerle buluşmak beni hep tedirgin eder. Çünkü onlar, açık denizde yüzen gemiler gibi, kıyı haritalarını henüz yazmakta olan gençlerdir. Orta yaşla anlaşmak hatta anlaşamamak, çeperleri daha anlaşılır bir iletişimi kurmak bakımından daha kolaydır. Oysa genç okurun karşısında, yeni ve tekinsiz, daha önce denenmemiş bir karşılaşmayı yaşar yazar... Çok heyecanlıydım açıkçası.
‘Oku’mak, büyük bir teklif!
Bu teklife evet diyen gençlerin soru soran parlak gözleri, kurdukları cümleler, geleceğimizin anlamını kuruyor aslında. Günde beş saat ile on saat arasında değişen televizyon izleme profilimiz, internet ve sosyal medya bağımlılığımızla birleşince, okumaya pek fırsat da kalmıyor yeni zamanlarda. Geçtiğimiz hafta da Siirt’teki Kitap Fuarındaydık. Anadolu’nun kitapla ilgili atılımı, en az ekonomik büyüme ve sanayileşme hedefleri kadar mühim. Çünkü her okuma girişimi, aynı zamanda birbirimize açılan bir pencere, dünyaya açılan yeni bir yol.
Bitlis dönüşü Ahlat’taki tarihi Selçuklu kentine de uğradık. Bin yıl önce taşlara işlenmiş çiçek yaprakları ve yıldız motifleri üstündeki şiirsel tasvirler, zamana meydan okuyor adeta. Taşın içinden fışkıran şiirler, ölümsüzlüğün sırrını fısıldıyor.
Doğu’yu son otuz yıldır, şiddete maruz kalmış bir ezber algısı üzerinden, sürekli güvenlik ve tedirginlik kuşkularıyla tuttuk önyargılarımızda maalesef. Oysa sadece Bitlis’te yüz bin kitabı, su içercesine okumuş bir gençlik bekliyor yeni zamanı. Muş Havaalanı’ndan Bitlis’e doğru ilerlerken, genç akasya fidanları görünce çok heyecanlandım. Güvenlik sebebiyle yakılmış yol kenarlarındaki ormanlar, yeniden bitmeye başlamış. Batısıyla Doğusuyla hep birlikte sarsıldığımız o günler geride kaldı artık. Elbette hukuken, siyaseten gerekli adımlar atılıyor. Elbette hakkaniyet çerçevesinde önemli ekonomik hizmetler yapılandırılıyor. Ama bir de zamana dair kurulan ve kurulacak yeni bağlamlar var. Çocuklarımız ve gençlerimiz yeni zamanı, birikmiş ve ezberlenmiş öfkeler üzerinden değil, umutlu başlangıçlarla kurabilmeyi hak ediyor. Ağaçtan tabut da çakabilirsiniz, kalem de yapabilirsiniz... Binlerce yastan sonra, yakıldıkları yerden yeniden biten Akasyaları Bitlis’in... Ruhlara umut üflüyor.
Çalışınca, işini sevince, Allah bereketini de veriyor işte! Vali Veysel Bey’i, Bitlis’in sokaklarında, okullarında, çarşı pazarında, insanlarla iç içe görünce, çatık kaşlı buyurgan devlet algısının da artık tarihe karıştığına seviniyor insan...