Siyasetin bunca farklı etken içinde nasıl bir yeni denge oluşturacağını anlamak elbette kolay değil. Ancak şu veya bu şekilde Türkiye yeni bir denge kuracak, bu denge bölgesel ölçekte karşılık bulacak. Dahası bu yeni durum, Ankara’nın yoluna bir küresel aktör olarak devam edip edemeyeceği yönündeki soruların da cevabını verecek.
Çok sayıda başlığa bakmak yerine, üç ana başlık üzerinden bir okuma yapmak mümkün. Siyasi istikrar, ekonomik göstergeler ve elbette dış politika. Bunlardan herhangi birisini diğerinden bağımsız göremeyiz; ama şu dakika itibarıyla dış politikanın gerçekten çok belirleyici olduğunu tespit etmek gerekiyor.
Türkiye, zor, ama bir o kadar da kaçınılmaz bir yolculuğa çıkmış durumda. Bu yolculuk, hem coğrafyanın kaderi, hem de daha güçlü olmanın yol haritası. Irak, İran, Suriye ve toplamda bölge, daha geniş ölçekte İslam dünyası, şimdi daha stratejik anlam kazanan Rusya’yla ilişkiler; neresinden bakarsanız bakın son derece zorlu, ama bir o kadar da güç biriktiren bir serüven bu.
Başbakan Tayyip Erdoğan, bu heyecanın ve vizyonun tartışmasız en büyük aktörü oldu son yıllarda. Dile kolay, geçen her yıl, üstelik beklenmedik karşı hamlelere rağmen Türkiye’nin elini güçlendirdi. Bugün kendi coğrafyasında geleceğe güvenle bakan, etrafındaki kriz alanlarına rağmen kendi dengelerini kurma konusunda onlarca hamle önde olan bir ülkede yaşıyoruz.
Suriye gibi halen sıcak gündemde olan alanlarda ya da Irak gibi bir türlü dengeleri oturmayan bölgelerde Ankara’nın ne yaptığı, yapılanların nasıl bir gelecek inşa ettiği üzerinde aceleci hükümler veriyoruz. Elbette yeni dönemde dış politikanın kodları gözden geçirilecek, bazıları yeniden yazılacak, bazı hamleler geri çekilecek ve yenileri planlanacak.
Ama tüm bunlar Türkiye’nin gidişatının, eski ve güzel deyimle istikametinin yanlış olduğunu söylemiyor bize. Ankara dünden daha güçlü, daha itibarlı. Üstelik etrafındaki sorunların karakteri ve yoğunluğu beklenmedik biçimde artmasına rağmen bu tırmanışını sürdürüyor.
Yeni dönemin yeni kodları dediğim zaman, hemen herkes farklı bir anlam yükleyerek bazı sorular yöneltiyor. Düne kadar hiç dikkate alınmadığı sorunların çözümünde masada yer alan bir Türkiye’den söz ediyorsak, yarın bunun daha kalıcı hale gelmesi için yeni hamleler yapmak gerektiğini söylemek herhalde yanlış olmaz.
Tam da bu nedenle Türkiye, öncelikle Suriye ve Irak konusunda dış politika kodlarını gözden geçirmek, yakın tarihte işine yaramayan hamlelerin yerine yeni ve hızlı pratikler üretmek zorunda. Bu hem bir eleştiri gerektiriyor, hem de yeni bir vizyon.
Peki bunu kim yapacak? Şu dakikaya kadar kendilerinden dış politika, bölge ya da dünya adına neredeyse tek bir tez işitmediğimiz muhalefet mi? Hayır. Bu sorunun cevabı belli. Tayyip Erdoğan, bu yeni kodları yazacak, yeni yol haritasını inşa edecek ve aynı zamanda bunun pratiğini ortaya koyacak tek isim olarak siyaset sahnesinde varlığını ve gücünü koruyor.
Cumhurbaşkanı kim olacak, kim olmayacak ya da başbakan adayları kimler sorularını tartışmak yerine, tabloya buradan bakmayı doğru buluyorum. O zaman bu devasa alanı ve yeni siyasi mimariyi kimin taşıyabileceği sorusu ortaya çıkar ki, ben kendi payıma cevabını yukarıda verdim.