29 Haziran 2013 Cumartesi
Bu hafta gösterime giren ve Matt Damon'ın yazdığı, Gus Van Sant'in yönettiği Kayıp Umutlar, fracking yöntemiyle çıkarılan doğal gazın yarattığı çevre tahribatını anlatıyor.
BAŞBELASI -ing yöntemlerden biri daha: Fracking. Hemen aklına gelmeyenler için benim bildiğim diğer ikisini söyleyeyim: Leaching ve moving. İlki siyanürle kayaları eritip içindeki altını süzerek geride havaya, suya, toprağa sızan çok yüksek derecede zehirli artık bırakma yöntemi. İkincisi Emek Sineması örneğinde tanık olduğumuz gibi bir binayı tamamen yıkmadan önce birkaç duvar, tavan süslemesi vb. parçasını bir başka yere taşıyarak monte etme yöntemi.
Fracking ise kaya katmanlarının arasında kalmış olan doğal gaz rezervlerini çok miktarda yüksek basınçlı su, kum ve bazıları kanserojen olan kimyasal maddelerle çıkarma yöntemi. Hem su harcıyor hem geriye kalan toksit atıkları depolama ve taşıma sorunu oluşturuyor çünkü hemen çevreyi zehirliyorlar. Fransa ve Bulgaristan tarım arazilerine verdiği zararı görünce yasakladı. ABD'de buna karşı bir çevre harekete başladı, Vermont eyaletinde yasaklandı.
Kayıp Umutlar, ABD'deki duruma odaklanan bir film. Fracking yöntemiyle doğal gaz çıkaran bir şirkette çalışan Steve Butler'ın (soyadı uşak anlamına geliyor) görevi, rezervler bulunduğunu belirledikleri bölgelerdeki çiftçileri topraklarını kiralamaya ikna etmek. Zaten sürekli borç batağında bulunan çiftçilere milyonlar kazanabilecekleri vaadinde bulunuyor ama açtıkları kuyular yüzünden arazinin er ya da geç tarıma ve hayvancılığa elverişsiz hale geleceği ayrıntısını atlayarak... Steve yaptığının doğru olduğuna içtenlikle inanıyor. Büyüdüğü kasabanın yoksulluktan sefil olmasına tanıklık ettiği için kırsal kesimde tarımla geçim sağlanamayacağına kanaat getirmiş bir kere!
Ortağı Sue Thomason ile birlikte küçücük bir kasabada fena tökezliyor. Hayatında hem mesleki hem duygusal bir dönüm noktasına giriyor. Çevreci Dustin Noble (soyadı soylu anlamına geliyor) herkesin kalbini kazanıp fracking yönteminin zararlarını anlatan kampanyasıyla Butler'ın işlerini bozuyor.
Film, kasabayı ve doğayı çok seven öğretmen Alice'te (harikalar diyarında çünkü...) aşkı da bulan Butler'ın doğru bildiği her şeyin sarsılması etrafında gelişiyor. Onun iyi niyetle kötülük eden bir kahraman olarak başladığı filmdeki dönüşümü, konu açısından ilginç kırılma noktasıyla gerçekleşiyor. Özgün adı Vaadedilmiş Toprak anlamına gelen Kayıp Umutlar'da Butler, esasen ne yaptığının farkına varıyor, geçmişi, kariyeri, vicdanı ve geleceği arasında oldukça hırpalanıyor. Filmin entrikalı finaline dek her daim doğruyu yapmaya çalışan sade vatandaş olarak mı kalacağını yoksa şirket uşağı olarak işine mi bakacağını merak ediyoruz.
Gus Van Sant, kırsal kesimin pastoral güzelliğini fazla abartmadan sergiliyor. Bir yeryüzü cenneti göstermiyor bize, sadece toprak-hava-su kutsal üçlüsünün temiz olduğu yeşil çiftlikleri ve oradaki sakin hayatı izleyiciye hissettiriyor. Avrupa'ya özgü bir sıkıntıyla izlemeye alışık olduğumuz taşra, Yeni Dünya'nın otantik hayat tarzını yansıtıyor Van Sant'in objektifinden. Filmin özellikle açılış sahnelerinden yönetmenin (ve senaristlerin) tavrını da belli ediyor.
Kayıp Umutlar militan bir film değil. Kayaların arasından ve içinden, kalan son madenleri çıkarmak için vahşi doğadan sonra tarım arazilerini de feda edecek kadar hırslı şirketlerin “Benden sonra tufan” tutumlarının neye malolacağını izleyiciye incelikle, güzellikle, duyarlılık yaratarak anlatıyor. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını, toprak ve doğa misali insanın da katmanları arasında yatan cevher bir kez ortaya çıktığında yakıcı olabileceğini de...
Orjinal adı: Promised Land Yönetmen: Gus Van Sant Senaryo: Matt Damon, John Krasinski Görüntü: Linus Sandgren Müzik: Danny Elfman Oyuncular: Matt Damon, John Krasinski, Frances McDormand, Rosemarie DeWitt, Scoot McNairy,Titus Welliver, Terry Kinney, Hal Holbrook.