Sahip olduğu gazeteler, televizyon kanalları, dergilerle ‘ülkemizin en büyük medya grubu’ şu günlerde tartışma konusu. Hükümetin demokratik sistemi devirmeyi amaçladığına inandığı girişimde, CHP’yle ve ‘paralel yapı’ diye adlandırılan kesimle birlikte hareket ettiğine inanılıyor...
İddia bu. İddiaya muhatap grup kendini savunmak için birbiri ardına açıklamalar yapma ihtiyacı hissediyor...
Kusura bakılmasın, ama ben bu suçlamayı yersiz, grubun kendini savunmak için sarıldığı ‘tarafsız’ ve ‘bağımsız’ olduğu savını da geçersiz buluyorum.
Medya ve medya mensupları elbette bir ‘siyasi kimliğe’ sahip olabilir. Ak Parti’yi destekleyenler olduğu gibi CHP destekçileri de olacaktır. Bugün ülkemizde hemen bütün iddialı partilerin destekçisi gazeteler, televizyonlar, dergiler ve kalemler var; hem neden olmasın?
Başka bazı ülkelerden farklı olarak, bizim ülkemizde, taraf olmayan gazete ve gazeteci neredeyse hiç yok gibi bir şey... Bu sebeple, tartışılan grubun “Biz bağımsızız, tarafsızız” iddiası havada kalıyor. Onların da bir tarafı var. Bu seçimde CHP’ye yakın durdukları, Ak Parti’nin kaybetmesini bekledikleri çok açık...
2002’den beri her seçim öncesinde aynı beklenti içerisinde oldukları da biliniyor.
Grubun patronu CHP kökenli bir aileden geldiğini hiçbir zaman gizlemedi. Öyle olunca yöneticilerini ve yazarlarını kendisine yakın çizgide olanlardan seçmesi neden garip karşılanıyor? Yöneticileri ve yazarları da gençliklerinde aşırısından ılımlısına kadar değişik ‘sol’ örgütlerde yer almış insanlar...
Kalkıp da bu yaştan sonra Ak Parti’ye neden destek versinler? Şimdilerde Ak Parti’nin temsil ettiği zihniyetin siyasi başarılarından elbette hoşlanmıyor, henüz elleri kalem tutarken kendilerine yakın birilerinin iktidara gelmesini tabii arzu ediyorlar.
İktidara gelenlerin kendilerine kulak vermeleri ve çizdikleri siyasi çerçeve içerisinde hareket etmeleri ile de yetinebilirlerdi; ancak Tayyip Erdoğan ve siyaset arkadaşları buna razı olmuyorlar işte...
Yalnız Tayyip Erdoğan’ı mı sevmediler? Hayır. Adnan Menderes de, Süleyman Demirel de, Turgut Özal da, onlara kendilerini teslim etmedikleri sürece hayatlarının karartıldığı gerçeğini dönemlerinde yaşadılar.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e iyileştirilmesine yardımcı olduğu ‘internet yasası’nı veto etmediği için en aşırı tepkiyi vermelerinin sebebi de budur.
Kendilerini dinlememesi...
Neden bunun bir türlü anlaşılmadığına herhalde onlar da şaşırıyorlar. Ak Parti’yi benimsemeyişlerinin, karşı oluşlarının, yenilip ortadan çekilmesini bekleyişlerinin çok basit bir sebebi var: Kan uyuşmazlığı...
‘Paralel yapı’ diye adlandırılan kesimle işbirliği yapmalarına ne diyeceğiz peki?
Bir türlü elde edemedikleri sonucu kolaylaştıracağına inandıkları her kişi, kesim, örgüt ile yol arkadaşlığı yapabilir, aynı hedefi birlikte dövebilirler... İşbirliği, onlarla yol arkadaşlığı yapanların sorunu...
Tartışma hakkında tek itirazım, kan uyuşmazlığı yüzünden her seferinde ortaya çıkan kargaşada, “Biz tarafsızız” iddiasına sarılınmasından ibaret.
Herkesin benim gibi düşünmesini, benim de yazabileceğim yazıları yazıp yayınlar yapmasını bekleyemem, beklemem; ama kendilerini ‘tarafsız’ ve ‘bağımsız’ göstermeye çalışmaları betime gidiyor...
Ne iseler öyle görünseler, emin olun, hepimiz rahat edeceğiz; en başta da kendileri rahat edecek...