Ne zaman ki yeşil alanlarda geçirdiğimiz vakitler azaldı, upuzun binalarımızda gözümüzü telefonlarımızdan alamaz ve hatta birbirimizin gözünün içine bakamaz olduk, o zaman depresyon, panik atak gibi daha önce hiç duymadığımız hastalıklar hayatımıza dahil oldu.
Ne zaman ki yeşil alanlarda geçirdiğimiz vakitler azaldı, upuzun binalarımızda gözümüzü telefonlarımızdan alamaz ve hatta birbirimizin gözünün içine bakamaz olduk, o zaman depresyon, panik atak gibi daha önce hiç duymadığımız hastalıklar hayatımıza dahil oldu. Bundan yıllar evvel klinik tecrübemle bunu fark ettiğimde hastalarımın bir kısmına reçete yerine doğa ile içiçe geçirebileceği vakitleri artırmalarını, evlerinde bir hayvan beslemeleri ya da bunu yapamıyorlarsa sokaktaki hayvanlarla vakit geçirmelerini, sevdikleri dostları ile en az haftada bir sohbet etmelerini tedavi gibi önermeye başladım. Bazı hastalarıma da ilaç tedavisine ek olarak önerdim yazdıklarımı. Geri dönüşleri inanılmazdı. Hafif depresyon ve kaygı bozukluklarının ilaca gerek kalmadan tamamen iyileştiğini gördüm. Daha sonra bununla ilgili bilimsel yayınları takip etmeye başladım. Gördüm ki benim gibi merak eden bilim insanları bu konularda çalışmalar yapmışlar. Son birkaç yıldır daha fazla araştırma yapılmaya başlandı. Stanford Üniversitesi araştırmacılarının 2015’de yayımladıkları bir çalışmada doğa içerisinde yapılan 90 dakika yürüyüşün zihin sağlığını pozitif etkilediği, depresyon ve kaygı bozukluğunu azalttığı gösterilmiş. Çalışmada 19 kişi doğada yürüyüş yaparken, 19 kişi de aynı süre şehir merkezinde yürüyüş yapmışlar. Doğada yürüyüş yapanların tekrarlayan negatif düşüncelerden arınıp ve daha sakin bir şekilde yürüyüşü tamamlarken, bu etki şehir merkezinde, trafikle içiçe yürüyüş yapanlarda gözlenmemiş. Bu çalışmanın güvenilirliğini artıran bir diğer faktör de bu iki grup arasındaki farkın görüntüleme yöntemleri ile de gösterilmesi. Tekrarlayan negatif düşünceler beynimizdeki Subgenual Prefrontal Korteks (sgPFC) alanının aktivasyonunu artırırlar. Bu çalışmada doğada yürüyüş yapan grupta sgPFC aktivitesinin azaldığı gözlenmiş. Buna benzer başka çalışmalar da mevcut. Doğanın iyileştirici gücünü asla hafife almamalıyız. Gerektiğinde elbette ki hekim önerisiyle hastalıklarımızdan kurtulmak için ilaç kullanmalıyız. Ama doğanın mucizelerinden faydalanırsak hastalanmadan önlemlerimizi alırsak bu olasılığı düşürmüş oluruz.
HER UNUTKANLIK ALZHEIMER HASTALIĞI MIDIR?
Unutkanlık bir bulgudur. Bedenimizde bir şeylerin ters gittiğini gösteren bir ikaz gibi düşünebilirsiniz. Unutkanlığın sebebi tespit edilip, tedaviye yönelik girişimlerde bulunulduğunda düzelme şansı vardır. Tabi ki bu tamamen sebebin ne olduğu ile ilişkilidir. Unutkanlığa sebep olan durum basit bir vitamin eksikliği de olabilir. Toplumda en sık rastlanan sebepler B12 eksikliği, D vitamini eksikliği ve demir eksikliğidir. Son zamanlarda yaygınlığı artan dikkat eksikliği de unutkanlık yapabilir. Onun dışında bellek alanlarını da kapsayan bir beyin tümörü, AVM(damar yumağı), anevrizma da unutkanlığa neden olabilir.
Alzheimer hastalığı ise unutkanlığa neden olan durumlardan sadece birisidir. Her unutkanlık asla Alzheimer hastalığı değildir.Ya da unutkanlık yaşayan her bireyin ileride Alzheimer hastalığına yakalanma olasılığı yüksek algısı doğru değildir. Alzheimer hastalığı beyin hücrelerinin ölümü ile seyreden bir hastalıktır ve ilerleyicidir. Unutkanlık ilk bulgularından birisi olsa da tek bulgusu değildir.
Özetle bilinmesi gereken; unutkanlığın bir bulgu olduğu, buna yol açabilecek birçok sebep bulunduğu, büyük kısmının ise düzeltilebildiğidir. Alzheimer ise ilk ve en belirgin bulgusu unutkanlık olan bir hastalıktır.
HAFTANIN NÖROBİLGİSİ
Evde çocuklarınıza seslenirken sırasıyla diğer çocuklarınızın, eşinizin hatta köpeğinizin adını söylediğiniz oluyor mu? Bu pek de az rastlanan bir durum değil. Hatta hangimiz arkadaşlarımıza bazen başka bir arkadaşımızın adı ile seslenip, sonra da bundan utanmıyoruz ki? Bu şikayetlerle gelip ‘Ben Alzheimer mi oldum hocam?’ diyenler de yok değil. Bu durumun Alzheimer hastalığı ile uzaktan yakından alakası yok. Aslında bu durum bir hafıza sorunu olarak bile adlandırılmıyor ve her yaşta görülebiliyor. Duke Üniversitesi araştırmacıları tarafından yazılan Memory&Cognitionadlı bilimsel dergide yayımlanan bir makalede bu durum ele alınmış. Toplamda 1700 kişinin dahil edildiği 5 ayrı çalışma incelenmiş. Çok sık rastlanan bu durumun altında yatan nedenler incelenmiş. Beynimize kaydettiğimiz bilgiler içeriklerine göre belli kategorilere ayrılır. Mesela ailemizle ilgili bilgiler genellikle birbiri ile ilişkilendirilerek kaydedilir. Çocuklarımızın, eşimizin ve hatta köpeğimizin adı bile aynı kategori içerisinde kayıt altına alınır (ilginçtir ki evde beslediğiniz kedilerde böyle olmaz). Aynı durum arkadaşlarımızın isimleri için de geçerli. Bilgiler beynimizde depolanırken kişiler, objeler, yerler birbiri ile ilişkilendirilerek kaydedilir. Bir bilgi hatırlanırken onunla ilişkili kişiler, yerler, alanların da olduğu bilgi ağı aktive olur. Buna ‘aktivasyonun yayılması’ denir. Aynı grup içerisinde görüştüğünüz arkadaşlarınıza diğerlerinin ismi ile seslenme hatasında bulunmanızın nedeni de bu aktivasyon yayılması.