Diyelim ki Wall Street Journal’ın haberi doğru. Uçağımız Suriye karasularının yaklaşık bir mil açığında değil de içinde vuruldu ve düşürüldü. Düşürmek için füze değil de mekanik silah kullanıldı. İyi de olayın özü açısından bakıldığında ne fark eder? Nihayetinde Suriye uçağımızı vurdu.
Zaten Türkiye Dışişleri Bakanı’nın ağzından yaptığı ilk açıklamada Suriye’nin hava sahasının ihlal edildiğini, ama bu ihlalin kısa sürdüğünü söylememiş miydi? Suriye Türkiye’ye ait olan bir uçağı makineli tüfek, klasik uçaksavar ya da tank savar ile vursa ne olacak, füze ile vursa ne olacak?
***
Uçağımızı tabanca mermisi ile düşürse daha mı affedilir ve kabul edilebilir olacak? Unutmayalım ki sonuçta bir uçak düşürüldü. Bu olay dünyanın neresinde olursa olsun ciddi bir olaydır. Beraberinde kriz, iyi yönetilemezse de savaş getirir. Önemli olan bu krizi yönetebilmek, tırmanmasının önüne geçmektir.
Wall Street Journal’ın haberi dahil olmak üzere bu konuda yapılan tüm spekülasyonlar Türkiye’yi Suriye ile karşı karşıya getirme potansiyeline, krizi yönetilemez hale getirme imkanına sahiptir. Bu yüzden eli taşın altında olanların dikkat etmesi gereken kimin ne dediğinden çok bundan sonra ne olacağıdır.
Bir ülkenin hava sahasının ihlali sonucunda uçak düşürülmesi olağan değildir. Türkiye sebebi ne ve sorumlusu kim olursa olsun bugün olağanüstü bir durumla karşı karşıyadır. Bu durumun yönetilmesi, kazasız-belasız ve savaşsız olarak atlatılması gerekmektedir.
Anlamamız gereken müttefiklerimizin böyle bir savaşa hazır olmadığıdır. Hazır olmuş olsalardı Suriye’ye çoktan müdahale ederler, gerekçesini Libya gibi çoktan hazırlarlardı. Mali krizdeki Avrupa, başkanlık seçimi arifesindeki Amerika’nın en son isteyeceği şey Suriye ile savaştır.
Kaldı ki Suriye de hiçbir şekilde Libya’ya benzememektedir. Askeri açıdan güçlü, siyasi açıdan Rusya’ya yakındır. Türkiye’nin uçağını düşürmekle krizini bölgeye ihraç edebileceğini ispatlamıştır. Lübnan’da yaşanan gerilim, İsrail’i vurma ve bölgeyi karıştırma kapasitesi Suriye’yi bu açıdan da farklı kılmaktadır.
Annan Planı ve hafta sonunda Cenevre’de bulunan çözüm yöntemi de zaten sorunun çözülemeyeceğinin anlaşılması yüzünden yönetimini amaçlamaktadır. Hedef herkes açısından zaman kazanmaktır. Türkiye’nin dahil olduğu Batı grubu muhalif güçlerin kazanmasını beklemekte. Rusya ve Çin ise Baas rejimin onları yenebileceğini umut etmektedir.
Türkiye, belli ki bu gerçekleri görmekte ve siyasetini öyle şekillendirmekte, tepkisini öyle vermektedir. Ankara’nın şimdiye kadar gösterdiği tüm tepkiler ölçülü ve büyük ölçüde krizi yönetmeye yöneliktir. Ankara krizi tırmandırmak istemediğini ispatlamıştır.
Fakat bir yandan kahramanlık menkıbeleri, diğer yandan WSJ gibi gazetelerin yayınları ve bu yayınların her zaman olduğu gibi bizim basınımızca gereğinden fazla önemsenip özümsenmesi Ankara’yı zorlamakta, Şam’a karşı okkalı bir tepki vermeye yöneltmektedir.
***
Ama unutmayalım ki Türkiye’nin sert tepkisi Suriye’deki sorunun çözümüne değil uzamasına neden olacaktır. Tepki vermek, özellikle de savaşa yol açacaksa üstünde uzun uzun düşünmeyi gerektirir. Çünkü savaşlar duyguların tatmin edilmesi için değil siyasi hedeflerin yerine getirilmesi için açılır.
Suriye ile girilecek bir savaştan Türkiye’nin elde edebileceği hiç bir fayda yoktur. Siyasi bir hedefin gerçekleştirilmesi de söz konusu olamaz. Türkiye’yi yönetenler de zaten bunun bilincindedir. Türkiye’nin son bir küsur yıldır uyguladığı Suriye politikasının isabetli olup olmadığı ise ayrı bir tartışma konusudur...