Perşembe günkü ‘Diyarbekir Şâd akar’ başlıklı yazının devamını, -özellikle de Diyarbakır Valisi Hasan Basri Güzeloğlu’yla bir saati bulan bir sohbetten bazı ilginç notları, sütunumda yer kalmadığından- bugüne bıraktığımı belirtmiştim.
***
Hz. Ömer’den gelen, ‘Öyle kişileri başınıza getiriniz ki, aranızdayken başınızda imiş gibi olsun, başınızdayken de aranızdaymış gibi’ şeklindeki bir rivayet vardır ya, işte öyle bir Vali’den söz edeceğim dersem, abarttığım sanılmasın. Çünkü, o kadar halktan birisi.
Ondan dinlediklerim, üzerinde durulmayı gerektiren sosyolojik tahliller çapındaydı. Onun bu tahlillerinin, sadece yönettiği vilayetin meselelerini iyi bilmesinden kaynaklandığını söylemek istemiyorum. O, her şeyden önemlisi, bölgenin çocuğu. Aslen Urfalı olduğu için bölge halkının inanç ve kültürel hassasiyetlerinin, mahallî örf ve geleneklerinin içinde yetişmiş birisi. Halkın sadece ağız dilini değil, gönül dilini de konuşabilen birisi.
Vali Hasan Basri Bey’in, her kademeden en üst sorumlularca ve bir resmî rapor sunumu şeklinde olmaksızın, teferruatlıca dinlenilmesinde büyük faydalar olacağına inanıyorum.
***
Bu vesileyle belirtmeliyim ki halkın, görüşlerine önem verdiği özellikle müftü ve benzeri kamu görevlileriyle bir bağ kurabilmesi için bu gibi kamu personelinin mahalli halkın konuştuğu kürdçe, arabça veya zazaca gibi dil veya lehçeleri bilmesi gerektiğinin önemi açık.
***
Üstelik 31 Mart 2019’da yapılan mahallî seçimlerde Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen kişinin İçişleri Bakanlığı’nca vazifesinden uzaklaştırılmasından sonra ‘Kayyûm’ tayin olunması hasebiyle bugün Vali, aynı zamanda BŞ. Belediye Başkanı da... Karar almakta, bir engelleme çabası olmayacağından birçok meselelerin kısa sürede hallinde eli daha açık.
Bu açıdan, üç buçuk yıl öncelerde, terör örgütünün Suriçi’nde tezgâhladığı ‘hendek ve çukur’ gailesinin izleri bütün acı verici manzarasıyla ortada.
O hadiseler öncesinde yaklaşık 20 bin kişinin yaşadığı Fatih Paşa Mahallesi’nde her ne kadar tarihî câmiler, türbeler, kiliseler büyük çapta restore edilmişse de, bütün mahallenin tamamen yıkılıp, yeni bir mahalle kurulması çalışmalarının biraz yavaş ilerlediğini ve bu yüzden geçmişin hâtıraları hâfızâlarda soğumadan, bu bölgenin yeniden ve yeni tarzıyla inşanın daha bir âciliyet kesbettiğini de söylemeliyim. Çünkü, o mahallenin sâkinleri, evet, devletin de yardımıyla, başka yerlere taşınmış ama o yörenin ticaret erbâbının, bir anda bütün kadîm müşterilerini kaybetmiş olmaları büyük problemler oluşturmuş haliyle. Bu açıdan, oradaki çalışmaların bir an önce bitirilmesi için ‘kayyûmluk’ sisteminin avantajlarının sür’atle harekete geçirilmesi bekleniyor.‘Kayyûm’ların çalışmasından halk memnun ve umutlu ama Kandil’dekiler de rahatsız değil. Halka ‘Bizim sâyemizde’ diye mesaj veriyorlar.
(Bu arada, belirtmeliyim, o hadiseler sırasında teröristlerin karargâhı olarak kullandığı mâbedler arasında câmilerden ayrı olarak Ermeni kiliselerinden bazıları da nasibini almış ve Dört Ayaklı Minare civarındaki Ermeni Protestan Kilisesi de büyük tahribâta uğramış. Kilisenin içini gördüm. Duvarlarda o çatışma günlerinin izleri ve Haç’ların altında ‘Havariyûn-u PKK’ yazıları hâlâ da duruyor.)
***
Azledilen HADEP’li Belediye Başkanı kişi, bir caddeye önceden verilmiş olan ve Hz. Ömer zamanında Diyarbekir’i fetheden ilk İslâm Ordusu’nun kumandanı İyaz bin Ğanem ismini kaldırtmış ve ‘işgalci bir arab faşistti’ diyebilmiş. Halkın inanç dünyasından, gönül dünyasına o kadar uzak ve düşman.
Ama o büyük kumandanın ismi, o caddeye iade edilmiş. Bu vesileyle Diyarbekir’in İslâm Orduları tarafından fethinin yıldönümlerinin büyük törenlerle her yıl anılması için hazırlıklar yapıldığını da öğrendim. Bu bölgenin kadîm ruhuyla buluşmasında bu etkinliklerin de faydası olur elbette.