Diyarbakır ya da Diyar-ı Bekir... Hasan Paşa Hanı, Sülüklü Hanı, Gazi Köşkü, Erdebili Köşkü, Keçi Burcu, on gözlü köprünün altından akan Dicle Nehriyle sevdiğim şehirlerden birisidir ve her gittiğimde müthiş bir heyecan duyarım. Perşembe günü Diyarbakır’daydım. Bu kez AK Parti Kadın Kolları Başkanı Güldal Akşit’in davetlisi olarak kadın kolları ve 24 kadın milletvekiliyle birlikte gittik. Diyarbakırlı milletvekilleri de vardı aramızda, ilk kez burayı görenler de...
Arkadaşlarımız Mahmut Övür ve Berat Özipek olmasaydı gezide tam bir kadın buluşması diyebilirdik. Bir ramazan gününde anlamlı ve güzel düşünülmüş bir organizasyondu aslında. Aslında diyorum çünkü Diyarbakır havaalanı iki aydır tadilatta ve şehre havayolu ile ulaşım sadece Bora Jet uçaklarıyla yapılıyor.
Zorlu bir yolculuk geçirdik diyebiliriz, Balçiçek İlter mide bulantısından, ben tansiyon ve mide bulantısından perişan olduk desem yeridir. Gelirken uçağın sürekli sarsılarak uçmasına ilişkin olarak dönüş yolculuğunda kabin amirine “pilota rica etsek biraz daha dikkatli ve sarsmadan bizi götürse olabilir mi, lütfen” deme ihtiyacını hissettim gayri ihtiyari. THY buna başka türlü bir çözüm bulabiliyorsa bulmalı mutlaka. Özellikle ramazanda zorunlu olarak yolculuk yapacak olanlar tahammül eşiğini yükseltmek zorunda kalacaklar.
Elbette ki iyi düşünülmüş bir organizasyonu bu uçak yolculuğu gölgeleyecek değil.
***
Öncelikli ziyaret yerimiz Bağlar mevkiindeki Kadın ve Destek Evi oldu. 16 alanda meslek eğitimi veren Kadın Destek Evleri bildiğimiz İSMEK işlevini görüyor Diyarbakır’da.
Üç tane Kadın Destek Evi kurulmuş ve özellikle büyük göç dediğimiz 89-94 yılları arasında 52 bin aile göçünün yoğunlaştığı ilçeler tercih edilmiş. AK Parti İl Başkanı Halit Advan, “Büyük göçte insanlar yerlerinden yurtlarından olurlarken, ailenin erkekleri de işlerini kaybederek mesleksiz bir şekilde şehre geldiler. Bu ailelerdeki çocuklar büyüdüklerinde, öncelikle yoğun bir Kürt milliyetçiliği propagandasıyla karşı karşıya geldiler. Sonra kapkaç suçlarına karıştılar ya da karıştırıldılar ve en üzücüsü de fuhuş artmaya başladı. Bütün bunlar yaşanırken en büyük travmayı ailedeki kadınlar yaşadı. Koca işsiz, çözüm bulunamayan yoksulluk, göçle birlikte çocuklarının evden kopuşu... Bu merkezler hiç olmazsa bir umut kadınlar için” diyor.
Bölge insanının durumu geçmişte yaşadıklarından dolayı hassas. Yaşadıkları travmayı atlatabilmeleri için kadınların öncelikle evlerinden çıkmalarını sağlamak gerekiyor. İki yıl önce kurulan Kadın Destek Evleri bu anlamda çok yerinde bir proje ve sayılarının hızla artırılması gerekiyor. Diyarbakır merkezde esnaf (yolculuktan dolayı tansiyonum düştüğünden ben katılamadım) ve ev ziyaretleri yapıldı.
Sanıyorum son bir ev ziyaretiydi, 7 çocuğu olan 55 yaşındaki Ayşe teyzenin evine yapılan. Dört aile bir evde yaşam mücadelesi veriyor. Damadı işsizlikten geçen yıl intihar etmiş, dört çocuğuyla kızı Ayşe teyzenin evinde yaşıyor. Etrafımızı 3 yaşından 10 yaşına kadar çocuklar ve anneleri sarıyor. Ayşe teyzenin kırık dökük Türkçesiyle anlatmaya çalıştıklarına kulak kesiliyorlar.
Güldal Akşit soruyor “evde çalışan var mı” diye, Ayşe teyze “bir oğlum var, bulursa gündelik inşaat işinde çalışıp ekmek parası getiriyor”... “Ya iş yoksa?” diyoruz, “O zaman sabrediyoruz, Allah kerim” diyor yüzünde acı bir tebessümle. Bir ara oğlu geliyor ve “özür dilerim annem çok fazla Türkçe bilmez” diye hatırlatıyor.
Ne diyeceğimizi bilemedik. Bölgedeki bu travmanın atlatılması, hayli meşakkatli ve titiz bir çalışmayla mümkün. Güldal Akşit tecrübeli bir siyasetçi. Parti amblemli promosyonlar olmadan, bir komşuya gider gibi elinde bir kutu tatlıyla gittiği ev ziyaretleri önemli... Ve daha sık yapılmalı bu ziyaretler.
Sonuçta bölgeye barış gelecekse, önce kadınlar yaşadıkları travmalardan kurtulacaklar ve neye ihtiyaçları olduğunu onlar anlatacaklar.
İftar güzeldi, Gazi Köşkü’nde kadın vekillerin halkla birlikte halay çekmeleri de... Üzüldüğüm tek husus ise, bu ziyaretleri panzerlerin gölgesinde yapmak oldu.