İngiltere ve İtalya’ya kazanmanın yanında beraberlik de yeterdi, ama Ukrayna mutlaka kazanmalıydı. Fransa, rakibi İsveç amaçsız olduğu için ne denli şanslı ise İngiltere o denli şanssızdı.
İki takımın da ilerleme umudunun bulunması Ukrayna-İngiltere maçını gecenin heyecan odağı yaptı. Cezası biten Rooney’in oynaması İngiltere’yi önceki maçlarından daha kendine güvenen ve oyununa güvenilen bir takım kimliğine soktu. Seyirci coşkusunu arkasına alan Ukrayna kazanmak gereğinin baskısıyla da bir yandan sağlam savunma yapmanın bir yandan da uzun paslarla adam kaçırmanın, uzak şutlarla kale avlamanın peşine düştü. Önceleri atak olan, fırsatlar üreten takım gibi görünse de giderek işi zor olan taraf Ukrayna oldu. Zira bir yandan giderek yorulup, hızlı çıkışları beceremez oldular; bir yandan da hızla yerleşen ve çoğu zaman 8 kişi olan İngiltere savunmasını aşacak beceri zenginliğini gösteremediler. Rakibi çıkarken yakalayıp, hızla az pasla atak yapamadılar. İspanya örneği, kısa ve çabuk tek paslarla savunma duvarını zorlayamadılar. İngiltere iyi savunma yapıyordu, ancak bunun bedeli kalabalık, rakibi şaşırtacak çabuk atakları yapamamak oldu.
İngiltere’yi Ukrayna karşısında öne geçiren Rooney golü ne denli ince dokunuşlarla oluşan futbol cilveleri dolu ise, İsveç’i Fransa karşısında öne geçiren İbrahimoviç golü o denli yoğun futbol güzelliği ve becerisi taşıyordu. Eğer bu yetenekte adamlarınız varsa futbol o derece güzelleşiyor ve izlenir hale geliyor. En çok kafama takılan futbol olgularından biri de sahadaki ustaların yaptıklarını, kimi hocaların tümüyle kendi üretimleri imiş gibi göstermeye çalışmaları!
İngiltere’nin skor avantajını yakaladıktan sonra da başlangıç disiplinini değiştirmemesi, hücumu kontrollü biçimde yaparken, savunma güvenliğini ön planda tutması dikkate değer bir oyun anlayışıydı. Ve bir de Ukrayna’nın çizgiyi geçen topu var. Yardımcıya yardımcı olması için özel olarak konan hakem dahi topun çizgiyi geçtiğini göremeyebiliyor! Futbol ne denli basit ise o denli de karmaşık bir olay.