4-9 Eylül tarihleri arasında Kahire ve İskenderiye ile sınırlı kısa bir Mısır turu yaptık.
Mısır kültürel zenginlikleri itibariyle fevkalade önemli bir ülke. Özellikle Kahire tarihi eserler açısından zengin bir şehir.
Mısır denince akla hemen Piramitler gelir, dünyanın yedi harikasından biri olarak önemlidir de.
Ancak özellikle İslami eserler bakımından Kahire'nin İstanbul'dan daha zengin olduğunu söylemezsek haksızlık etmiş oluruz.
Çünkü Kahire'deki İslami miras Hazreti Peygamberin vefatından 6 sene sonra Amr b. As'ın fethiyle başlamış Abbasîler, Fatımiler, Eyyubiler ve Memlukiler'in bıraktığı izlerin hepsi daha Osmanlı kurulmadan önceki tarihlere tekabül eder.
Müslüman Türkler açısından da Kahire zengin bir şehirdir.
Mesela Tolonoğlu camii ilk Türk sultanı Ahmet bin Tolon tarafından Kahire'de 879 yılında yani Osmanlı'nın kuruluşundan 4 asır önce inşa edilmiş.
Piramitler elbette ki önemli, ancak bir Müslüman olarak benim dikkatimi daha çok Mısır fatihi Amr b. As dan buyana bırakılan İslami izler ilgilendiriyor.
Ehramları hayretle geziyoruz ama İslami eserleri gezerken hissettiğimiz duygular elbetteki daha farklı.
Ehram içine girip karanlık dehlizlerden geçerek mezar odasına girildiğindeki duygu ile Muiz Caddesi'ndeki camileri türbeleri, sebilüküttapları gezerken hissedilen duygu aynı olabilir mi?
Bir tarafta ölüler için yapılmış piramitler, diğer tarafta yaşayan insanlara hizmet için yapılmış eserler!
Medeniyet farkı!
Kahire'deki eserleri burada tadat edecek değilim.
Tüm bu zenginliklere rağmen benim dikkatimi en çok çeken semt Ölüler Şehri (مدينة الموتى) oldu.
Kahire'de 12 km. uzunluğunda ve 1000 hektarlık alanda yer alan İslam dünyasının en büyük kabristanı.
Uzaktan baktığınızda hakikaten bir şehir görüntüsü var. Camiler, medreseler, hanlar, evler sokaklar caddeler görünüyor. Orada insanların yaşadığı bir şehir var zannedersiniz.
Ancak orası bir kabristan. O yüzden adı Ölüler Şehri.
Şehir denmesi de isabetli çünkü sultanlar emirler, siyaset erbabı, paşalar, alimler, ağalar beyler 14 asır boyunca bu kabristana defnedilmişler ve herkese rütbesine uygun bir türbe yapılmış.
İstanbul'daki muhtelif semtlerde bulunan padişah türbeleri gibi ama orada hepsi aynı alanda olduğu için ortaya bir ölüler şehri çıkmış.
Tabii sadece sultanlar değil ağalar beyler paşalar için de türbeler yapılmış. Ve ölü sahiplerinin mali durumuna göre irili ufaklı evler şeklinde türbeler yapılmış. Uzaktan bakınca bir sokağa sıralanmış meskenler olarak görünüyor. Benzer bir kabristan Semerkant'ta var ama çok küçük bir alan. Burası bin hektar.
İmam Şafi'nin kabri de burada. Büyüleyici muhteşem bir türbesi var.
"Türbenin kubbesi, Sultan El-Kâmil Muhammed ibn al-Adil tarafından, 1218 yılında yaptırılmıştır. Mısır'ın en ihtişamlı kubbelerinden biri olarak dikkatleri üzerine çekmektedir.."
Kabrinin bulunduğu caddeye İmam Şafi caddesi adı verilmiş.
Evet dışardan bakınca tam tekmil bir şehir görüntüsüyle büyüleyici bir tarafı da olan Ölüler Şehri bir mezarlık, fakat başlıkta da yazdığım gibi burada artık diriler de yaşıyor.
Şöyle ki, şehre gelen mülteciler ölüler şehrinde kapalı mekanı olan mezarları mesken tutmuşlar. Zamanla öyle kalabalık hale gelmiş ki küçük işyerleri bile açılmış.
Denetimsiz oldukları için de adeta kurtarılmış bölge haline gelmiş ve güvenlik açısından tehlikeli bir bölgeye dönüşmüş.
Turistler bile polis nezaretinde girebiliyor bu mıntıkaya.
Evet Ölüler şehrinde diriler de yaşıyor ama buna yaşamak da denmez. Çünkü camiler medreseler hanların bulunduğu bu bölge savaştan çıkmış bir şehir gibi bakımsızlıktan adeta harabeye dönmüş.
Ölüler şehri her ne kadar kimi insanların yaşadığı bölge olsa da ölü şehir demek daha doğru olur.
Ölüler şehri harabeye dönmüş de Kahire'deki genel görüntü ondan farklı mı?
Genelde binaların suratına bakamıyorsunuz. O kadar bakımsız. Savaştan çıkmış gibi bir görüntü var.
Bundan yönetim de rahatsız olduğu için yeni bir şehir inşasına başlamış, devlet daireleri yavaş yavaş Yeni Kahire'ye taşınıyormuş.
Mısır modernlik istikametinde adımlarını Osmanlı'dan önce attı. Ancak Mısır'a bugün baktığınızda yetmişli yılların Türkiye manzarasını görürsünüz. Türkiye'nin 50 yıl gerisinde maalesef.
Aslında Ölüler Şehri'nden bahsetmişken İskenderiye'deki ilginç yeraltı mezarlardan da bir nebze bahsetmek isterdim ancak bugünlük bu kadarla yetinelim.
İbret alınacak çok şeyler var!