Darbe girişiminin zamanlaması, genel olarak iç gelişmelere dayandırıldı. Ancak madem ki bu girişimin bir dış desteği var, o zaman darbe girişimi ile bölgesel gelişmeler arasında bir bağ olmalı. Darbe girişiminden ABD’nin bazı sektörlerinin haberi olduğu, hatta desteklediği yolunda ciddi karineler bulunuyorsa, meseleyi sadece Türkiye’nin içiyle açıklamak tatmin edici olmuyor. Zira ABD, Türkiye’nin iç düzeniyle, ancak bölgesel stratejiler nedeniyle ilgilenir.
Darbe girişimi öncesi, Türkiye’nin Suriye sorununa müdahil olması yönünde son derece yoğun bir baskı vardı. Bu baskı, önce rejimin devrilmesi üzerinden oldu, ÖSO kurularak Türkiye’nin doğrudan yeni rejimde belirleyici olabileceği kanaati yaygınlaştırıldı. Ne yazık ki, o dönemdeki “Arap baharı” havasının etkisiyle Türkiye bu projeyi son derece yüksek sesle desteklediğini ilan etti. Ancak meseleyi karmaşık hale getiren DAEŞ, projenin değiştirilmesinde büyük rol oynadı.
ÖSO, Esad rejimiyle mücadeleyi amaçladı. Ancak rejim, DAEŞ’le savaşıyor ve PYD de rejime destek veriyordu; Türkiye’nin desteklediği ÖSO ise, DAEŞ’le savaşan Esad ve PYD’ye karşı pozisyon aldı. Bu karmaşık durum karşısında Anti-DAEŞ koalisyonu hızla planı terk etti.
Müdahaleye zorlanma
İlk plan terk edildi, ancak Türkiye’nin Suriye’ye çekilme stratejisinden vaz geçilmedi. Yeni öneri, Türkiye’nin silahlı Kürt hareketlerini de yanına alarak DAEŞ’le mücadele etmesi yönündeydi. Ancak önce PKK bu planı kabul etmedi; ardından Türkiye bunu “kullanılma” olarak gördü.
Bu süreçte Türkiye’nin en dikkat ettiği oyuncunun Rusya olduğu da bir gerçekti. Bunun üzerine bir kaza yaşandı ve Türkiye’nin Rusya’yı gözetme ihtiyacı ortadan kalktı. Yani Türkiye bir biçimde Suriye’ye girecek ve bunu Rusya’ya rağmen yapacak sanıldı. Türkiye, buna da direndi. İşte söz konusu direncin bedeli, darbe girişimi oldu.
Türkiye’nin hazır Rusya ile de arası bozukken DAEŞ’le mücadele koalisyonunun alandaki müfrezesi olacak, bu arada muhtemelen Rusya ile karşı karşıya gelecek, PYD’nin “Demokles’in kılıcı” rolü nedeniyle girdiği yerden geri de çıkamayacaktı. Böylece DAEŞ’le mücadele ederken bir yandan Rusya’nın etkisini kıracak, bir yandan Esad rejiminin elinin güçlenmesine dolaylı olarak neden olacak, öte yandan Kürt kantonlarının güçlenmesine yol açacak, ancak bir biçimde DAEŞ’i de zarara uğratacaktı.
Muhtemelen tüm bunlardan perişan olmuş Türkiye’yi daha sonra gelip kurtaracaklar çıkacaktı.
Müdahaleye onay verme
Darbenin püskürtülmesi sonrasında koşullar kısa sürede değişti. Suriye müdahalesi öncesinde, Türkiye yeniden ÖSO’nun oyuncu olmasını önerdi, Kürt koridorunun gerçekleşmemesi sözü aldı, tüm operasyonların ABD-Rusya uzlaşısına dayandığını ifşa edeceğini beyan etti ve muhtemelen güvenli bölgeyi de kabul ettirdi. Karşılığında ise DAEŞ’in püskürtülmesi ile Esad rejiminin bir süre daha “iktidarda” kalmasına razı oldu.
Aslında yaşananlar ABD’nin “Rusya ile mi, Rusya’ya rağmen mi?” anlamına gelen iki temel paradigmadan hangisini seçeceğine bir türlü karar verememesinden kaynaklandı. Bugün verilen karar “Rusya ile birlikte” gibi gözüküyor. Ancak bu, tüm ABD siyasetçilerinin ve bazı müttefiklerinin görüşünü yansıtmıyor. Eğer PYD Türkiye’yi başarısız gösterecek işler yapmazsa, ABD’de “Rusya ile birlikte” cephesinin kazandığını anlayabilir ve bu sürece umutla bakabiliriz. Ancak unutmayalım, tersi de mümkün; PKK-PYD oyun dışına itilmeye razı olmayabilir; ABD dışı müttefiklere daha fazla yanaşabilir ve bu da Türkiye için oldukça riskli olur.