Avrupa’nın başını ağrıtan mülteci meselesi yine Türkiye’nin bulduğu çözüm önerisiyle bir noktaya geldi. Burada esas olan farklı bir bakış açısının gündeme getirilmesi, tartışılması, karşılıklı ikna süreci ve nihayete erdirilmesiydi. Bunun için de her adımı planlanan, zaman zaman tansiyonun yükselmesine de neden olacak çıkışların yaşanabileceği bir süreci yönetmek gerekliydi.
Başbakan Davutoğlu’nun Brüksel ziyareti işte bu perspektifte başladı. Bugüne kadar sadece gerginlik ve AB’nin çıkarcı bakış açısından başka bir şey olmayan süreci değiştirebilecek bir paradigma değişikliği elimizdeydi. Plan farklı bir perspektifi AB ülkelerine sunmak ve ikna etmek üzerine kuruldu. AB - Türkiye zirvesine gelinceye kadar meselenin kilometre taşları döşendi.
Pazar akşamı işte bu hazırlıkla ilk görüşme Almanya Şansölyesi Angela Merkel ile Avrupa Birliği’nin Türkiye Daimi Temsilciliği’nde yapılacaktı. Toplantı saat 21’de planlanmıştı ancak Başbakan Davutoğlu Brüksel’e indiğinde Merkel’in çoktan Daimi Temsilciliğimize geçtiği ve orada Davutoğlu’nu beklediği anlaşıldı. Evsahibi Türkiye bir anlamda misafir olmuştu çünkü AB’nin beklemeye tahammülü kalmamıştı.
Türkiye’nin planı masaya yatırıldı. Mülteci sorununun çözümü için öncelikle Türkiye’nin basamak ülke konumundan çıkarılması gerekiyordu. Çünkü bu durum Türkiye açısından da sorun teşkil eden ve çözülmesi gereken bir konuydu. Öneri, kaçak göçmenlerin iadesi ama iade edilen kadar sayının alınacak göçmen toplamına eklenmesiydi. Bir diğer adım AB’nin zorlukla kabul ettiği, mültecilere harcanmak üzere 3 milyar Euro’luk yardımın ilk etapta iki katına çıkarılmasıydı. Bir diğer önemli başlık ise Eylül-Ekim ayında yürürlüğe girmesi beklenen vize serbestisinin Haziran’a çekilmesiydi. Pazar akşamı bu öneriler sunuldu Merkel’e ve taraflar pazartesi sabah (aslında birkaç saat sonra) buluşmak üzere dinlenmeye çekildi.
En uzun gün
Başbakan Davutoğlu bu önerilerini bir de AB’li yetkililere anlatmak üzere pazartesi sabahı ilk toplantısını AP Başkanı Martin Schultz’la yaptı. Daha sonra AB Konseyi Başkanı Tusk ve AB Komisyonu Başkanı Juncker ile görüşmeler bu başlıklar altında gerçekleşti. Aile fotoğrafından önce yol haritası üzerinde anlaşma emin adımlarla ilerlerken, beklenmedik bir durum yaşandı. AB’nin güçlü liderlerinden bir tepki, geri adım, ayak direme muhtemel hamleler arasında yer alırken, beklenmedik çıkış Macar Başbakan Victor Orban’dan geldi. Mültecilerin geri kabulüne ilişkin maddenin kabul edilemez olduğu çıkışını yaptı. “İyi polis, kötü polis” sorusu akıllara gelmeden Merkel devreye girdi.
Arabulucu Merkel
Görüşmeler neredeyse kilitlenme noktasına gelmişti. Hem yardım miktarının artırılma talebi, hem de geri gönderilen her kaçak göçmene karşılık kamplarda kalan bir göçmenin, alınacak göçmen sayısına eklenmesi maddesi, Merkel’in halletmesi, ikna etmesi gereken bir durumdu. Görüşmeler uzadıkça uzadı.
Gelişmeleri yerinde takip etmek üzere Brüksel’e giden biz gazeteciler 2004 yılında AB üyelik görüşmelerinde yaşadığımız bir durumla karşı karşıya kalmıştık. O dönem Erdoğan’ın başbakanlığında yürüyen müzakerelerde “hazırlayın uçağı dönüyoruz” sözüyle yaşadıklarımızın bir benzerini yaşıyor gibiydik. Gazetecilerin uçağa geçmesi istenince görüşmeler koptu mu yoksa Türkiye bir hamleye mi hazırlanıyor sorusu aklımıza geldi.
Türkiye saatiyle 23:00’te uçağa geçip beklemeye başladık. Kaynaklarımızdan ne olduğunu öğrenmeye çalışıyorduk. Sonunda Macar Başbakan’ın ikna edildiğini öğrendik, ortak basın toplantısını uçakta izledik.
‘Kurnaz Müzakereci’
Bu söz yabancı bir gazetecinin, Türkiye’yi tarif ederken Başbakan Davutoğlu’nun Basın Başmüşaviri Osman Sert’e sarf ettiği bir cümle. “İltifat ediyorum” cümlesini de peşinden ekleyen yabancı gazetecinin bu sözü, aslında Türkiye’nin planlı adımları sonucu olduğu bilmek ve diplomasi adına önemli ve kararlı adımlar atabildiğimizin göstergesi olması bakımından önemli.
‘Yükü pay ettik’
Gelinen noktada Türkiye isteklerini nobran bir dil ve çiğ hamlelerle değil diplomasinin kurallarını uygulayarak kabul ettirdiğini görmek sevindirici. Türkiye’nin de rahatsız olduğu kaçak göçmenlerin basamak ülkesi konumundan çıkmak, vizesiz Avrupa kararının erkene çekilmesi ve 3 milyar Euro’luk yardımın 6 milyara çıkarılması (üstelik bir kaçak göçmen iadesine bir legal göçmen maddesinden doğan mali yükümlülüklerin tamamını da AB’ye yüklemek) büyük başarı. Diplomasi eldeki hamlelerin kullanılma sanatıysa, Türkiye’nin bu sanatı ustalıkla icra ettiğini yerinde bir kez daha görmek sevindirici.