Hani üşürsün de büzüşür kalır, hareket etmek istemezsin ya, işte Beşiktaş öyle oynadı. Ancak Ankara’nın sıfırın altındaki soğuğundan değil, konsantrasyon kaybından. Futbola karşı olan soğumadan! Fiziksel ve düşünsel durgunluktan... Daha bir hafta önce G.Saray’a sahayı dar eden takım bu değildi sanki. ‘Rahat bırakayım, oynasınlar’ gibi rakibin ekmeğine yağ süren bir yapısı vardı. Osmanlı’ya baskı uygulayamayıp, alanlar açıp, hücum kolaylığı sağladı; kendisi hücuma ağır ağır gidip savunma rahatlığı verdi! Gol vuruşlarına izin verdi... Beşiktaş ne denli durgun, işi oluruna bırakmış ise, Osmanlıspor o denli işine konsantre, istekliydi. Rakibinin oyun iştahına karşı kendini hazırlamış, ona oynama fırsatı vermemeyi aklına koymuştu. Buna bir de Beşiktaş’ın temposuzluğu eklenince mücadele istediği gibi aktı. Rahatça savunma yaptı, gönlünce hücuma gitti. Oldukça sertti. Faul sayıları 28’e 10 oldu! Bunu temiz oynamaya değil, Beşiktaş’ın tutukluğuna bağlayın. İlk yarı sonunda Bilal Aziz’in elle oynamasına penaltı verilmeliydi!
İkinci yarıda biraz daha takım savunmasına özen gösterdi Beşiktaş. Ancak hücumdaki ağırkanlılığı sürdü. Temposuzluk Osmanlıspor’un kazanma isteğini diri tuttu. Fizik gücü yerindeydi ve durgunluğunu atamayan Beşiktaş’ı sürekli zorladı.
Şenol Güneş Necip hamlesi ile orta alanda bir direnç kazanmayı amaçladı. Ancak ilginçtir, hafta içinde maç oynamamış bu kadrosu dinlenmeyip, sanki yorulmuştu. Önemli bir kayba uğramak üzere olduğu halde maçın akışında takımca kendini toparlayamadı. Galibiyeti Sosa’nın son andaki bireysel zorlaması getirdi. Beşiktaş yılın en kötü maçını oynadı desek yeridir. Böyle bir yapıya bürünmek büyük tehlike. Buna hocadan çok oyuncular dikkat etmeli.