Öfkeniz var, hevesiniz var, enerjiniz ve vaktiniz var. Beyaz yakanızın hakkını verdiniz; görünen o ki bu dünyada epeyi de bir dostunuz var...
Sizi üç hafta aralıksız izledik, dinledik. Ola ki izleyemeyiz, kaçırırız diye bütün dünya kanallarını da ayarladınız, sağolun.
Yine de medya Taksim’e yer vermiyor diye gürültü çıkarmayı başardınız, helal olsun. Reklamcılık maharetinize bir daha şapka çıkardık...
Sesinizi duyurdunuz lakin ne istediğinizi anlatmama maharetini de gösterdiniz. Hakikaten akıl akıldan üstünmüş... Kim akıl edebilirdi bu kadarını!
“Tayyip”i de “Tayyip”i sevenleri de ne güzel benzettiniz öyle... İki espri patlattınız ardından en galiz küfürleri yağdırdınız. Dışarıdan bakınca efendi adamlar, nazik kadınlar gibi görünüyordunuz ama ağzınız ne bozukmuş öyle. Memlekete küfür lazımsa bunu ayaktakımına bırakacak değildiniz; tabii ki siz edecektiniz...
Kaç kişi olduğunuzu anlayamadık. Etrafınızda molotoflu, sopalı hatta silahlı adamlar vardı ve sayıları sizden çok görünüyordu. Bir de normal zamanda görünce yüzünüzü buruşturduğunuz partiler, dernekler, vakıflar oradaydı; kesinlikle sizden çok yer kaplıyorlardı.
Hepsinin dışında da çalışanı, ortağı, yöneticisi olduğunuz holdingler; onların yabancı dostları vardı... Yani siz “mutlu azınlık”la “sandıktan umudunu kesmiş azınlık” tekmili birden oradaydınız. Ama gerçekten “akıllı çocuklar”sınız durumu hiç çaktırmadınız. Yoldaşlarınız etrafta ağaç, çicek bırakmadı ama siz çevre de çevre diyerek durumu güzel güzel idare ettiniz!
Onlar ortalığı ateşe verirken ses çıkarmayıp, kendinizi yogaya, piyanoya vererek ne harika PR yaptınız... Adamlar vandal mandal ama işe yaradı. CNN, Reuters da kamerayı meydana sabitledi, doya doya çekti. Polis arabaları ateş almasa kim izleyecekti eylemleri değil mi? Akıl!
Hayat hep size güzeldi zaten. Yine hevesinizi aldınız, memleketi dünyaya bir güzel rezil ettiniz. Şimdi belediye görevlileri ortalığı toparlamaya çalışırken de hayat yine size güzel olmaya devam edecek. Tatil geldi malum, buralarda durulmaz. Ardından Ramazan var ki İstanbul’a hiç gelinmez...
Evet... Hayat size güzel ama sizden ibaret değil.
Güle oynaya eylem yaptığınız sırada neler oluyordu anlatayım...
Siz tam twitter’dan coşkuyu verdiğiniz sırada, “Türkiye elden gidiyor, sokaklar ceset dolu” diye yaygarayı bastığınız anda bu ülke 30 yıllık kanlı bir sorunu çözmek için tarihi adımlarını atıyordu. Kürt sorunudur bu, o insanlara Kürt derler. Sadece Türkiye’nin doğusunda değil, ateşe verdiğiniz meydanın hemen yanında da yaşarlar. Çok acı çekmişlerdir, iyi insanlardır. Tam da artık dertler bitiyor, bu ülkenin bütün insanlarıyla birlikte yaşamak için tarih hepimize bir fırsat sunuyor derken “çözüm, mözüm” demeden ortalığa döküldünüz. Varlıklarını tanımadığınız insanların, yaşama umutlarını da umursamadınız...
Siz, Taksim Meydanı’nda yaktığınız ateşin etrafında şarkılar söylerken içinizden bir güruh hemen aşağıda Kabataş’ta genç bir “başörtülü” kadını ve bebeğini tartaklıyordu. Mizah duygularını yitirmişlerdi ama küfürleri gayet okkalıydı. Bu ülkenin işgal yıllarından beri şahit olmadığı bir sahneyi oynuyorlardı. Afacan değil barbardılar!
Sesinizi çıkarmadınız... Bu ülkede O’nun gibi milyonlarca “başörtülü” kadın olduğunun farkında mısınız bilmem! Naçizane bir tasviyem olacak. Tartaklamakla bitmezler, onları benimsemek lazımdır. Kendi hayat tarzınız dışında da hayatlar olduğunu kabul etmek şarttır.
Bu ülke zenginleşmişse, dışarıda boynu bükük değilse, daha çok para kazanıyorsanız, reklam ajanslarınız daha çok müşteri kazanmışsa, uçtuğunuz uçakların konforu artmışsa bilin ki o kadınların ve kocalarının ve babalarının sayesindedir.
Siz o meydanda keyifle salınırken; memleketi kendinizden ibaret sayıp evlerinizde tencere tava resitali verirken başka evlerde acı tebessümler sizi izliyordu. O evler ki ne darbeler, muhtıralar görmüş ama sonunda askeri kışlasına döndürmüş, yargıyı sınırlarına çekmiş, Ankara’yı Ankara’dan çıkarıp dünyaya göndermiş ve sandığı en büyük güç haline getirmiş evlerdir...
Sakindirler, soğukkanlıdırlar, büyüklük hep onlarda kalır. Onları biraz tanırım...
Son sözüm o ki, bu sükunetten korkun, sandıkta bir acayip oluyorlar!