İslami alanda oluşmuş farklı yapılar (Cemaat, tarikat, hareket vs.) bünyesinde zaman içinde ayrışmalar, çözülmeler, başkalaşmalar, dağılmalar yaşanıyor.
Bu durumda gözlemlenen en belirgin durum, ciddi bir özeleştirinin yapılmaması.
İnsanlar ayrışmış gruplar içinde yerlerini alıyor, belki o grupların da ayrışacağı zamana kadar birlikteliklerini sürdürüyorlar.
Hangi niyetle başlamıştık, neden ayrıştık, başkalaştık mı, hedeflerimiz yerli yerinde duruyor mu, biz kişilik olarak yerli yerinde duruyor muyuz, bunların tahlili yapılmıyor, dolayısıyla ayrışmalar, başkalaşmalar, büyüyüp çözülmeler akıp gidiyor.
Bu durumu pek çok yapı için değerlendirebiliriz.
Ancak bu meselede en dramatik vakıanın Gülen Hareketinin “FETÖ'leşme”sinde yaşandığı söylenebilir.
“FETÖ”evet, ona karşı yürütülen mücadelede oluşmuş bir tanımlama. O yapıya mensup kişilerin bu tanımlamayı kullanmamaları normal.
Ama o yapının mesela çoktandır bir “Hizmet hareketi” olmadığı da bir vakıa. Hatta Cemaat'in önce “The Cemaat”, sonra “Camia” diye nitelenmesi bile, “Cemaat”in dini hüviyetine yönelik bir iç mesafe olması sebebiyledir. Peki, o yapıya bağlı olanlar, bu sürecin tahlilini yaptılar mı? Yani “Biz nereye gidiyoruz?” sorusunun cevabına kafa yoran birisi oldu mu?
Ben şuna inanırım: O yapıya bağlı onbinlerce -belki daha fazla- insanın çok çok önemli kısmı, islami hassasiyetle orada yer almışlardır. Sayın Cumhurbaşkanı'nın ifadesine yansıyan “Alnı secdeye gelen insanlar” tanımlaması yanlış değildir. Fethullah Gülen de o insanlar için “Hoca”dır. Şunu söylemek de mümkün: O yapı içinde yer alan insanların pek çoğu “islami hayat”ı orada edinmişlerdir. Yani İmam Hatip gibi dini eğitim veren alanlardan gelenler sınırlıdır.
Sonunda o hareketin, başka projelerle başlatıldığı iddiaları bir yana, en azından bağlılar açısından “İslam'a hizmet” gayesi taşıdığı kuşkusuzdur.
Peki gelinen nokta ne?
15 Temmuz'u bağlılara “Tiyatro” diye sundular. Bugüne kadar yapılan tek izah bu. “Bağlılar”ın pek çok yapıda olduğu gibi“gözü bağlı” karakteri de bu izahı içselleştirme sonucunu doğurdu.
Ancak davalar başladı ve pek çok itiraf, “İlişki”yi ortaya koyuyor. “Tiyatro” ise bunu oynadınız, dedim ben. Aktörler siz oldunuz. Kaldı ki, Erdoğan'a açtığınız savaş da, kabul edilebilir değildi. “Erdoğan da bize savaş açmıştı” diyebilirsiniz, ama orada bile, kendi kendinize “Ne yapıyoruz biz?” diye sorabilirdiniz. En başından beri “Bu savaşa kadınları, gençleri sokmayın” diye yazdım. En uçtaki adamları savaşa soktunuz. Şu anda 96 bin kişi ihraç edilmiş devletten. Burada ihraç eden iradeyi suçlamak kolay. Peki o insanların her birini savaşa sokan iradeye bir şey söylenmeyecek mi?
“Hocaefendi”hep “Hocaefendi” kalacak öyle mi?
Bütün dünyada faaliyet gösteren “Türkiye çıkışlı” bir hareket, “Erdoğan'a karşı” gibi sunulan, ancak “Türkiye'ye karşı” olarak algılanması kaçınılmaz bir savaşı sürdürüyor.
Hareketin başında olanlar-samimiyet sorgulaması bir yana- işin bir noktasında “Dindar bir siyasi kadro” ile savaşa savaşa ilerlemeyi mi planlamışlardı? 15 Temmuz'dan bu yana bütün süreç kendi etraflarında döndüğü halde, akla yakın bir izah denemesinde bulunmadılar. “Ne oldu 15 Temmuz'da, darbe girişiminde rol alanlar kim, TSK bünyesindeki bağlılarınız ne arıyor darbe sürecinde, onları başkaları mı kullandı, siz başkalarını mı kullanacağınızı düşündünüz, gerçekte ne oldu? Sonuçta hezimet olduğuna göre, en azından koca yapıyı böyle bir hezimetin içine sürükleyenler, bunun en tepedeki kişiye maliyeti olmayacak mı?”
Hareketin bağlıları, -bunu ben bu tarzdaki her yapılanmanın bağlıları için söylüyorum- böyle bir yapıya tam da bugün gelinen durum için mi bağlanmışlardı? Şu an gelinen noktada İslam'la ilgili ne var? Şu an ödenen bedeller, islami bir hizmetin karşılığı mı, yoksa yukarda birilerinin bağlılar üzerinden yürüttüğü bir “Fesad”ın karşılığı mı?
Özeleştiri yapılmazsa, yanlışlar da, bedel ödemek de devam eder gider.
Bir de İslam'a ödetilen bedeli düşünün!