7 Haziran seçim sonuçları üzerinden başlayan belirsizlik, kimin hangi şartlarda koalisyon oluşturacağına dair tartışmaların henüz başlamış olması, geleceğe dair konuşmayı zorlaştırıyor mu?
Bir parça evet. Ama mevcut sorunlara ve bunlara dair kimin hangi öneride bulunduğuna bakarsak o kadar da zor değil konuşmak. Türkiye’nin hem bulunduğu coğrafyada, hem de kendi içinde var olan sorunlarla başa çıkabilmesi, bu anlamda kararlı ve vizyon sahibi bir siyasi aklı gerektiriyor. Bu sorunların önemli bir bölümü, Kürtler ve onlar etrafında tanımlanan başlıklar olarak görülebiliyorsa, burada HDP üzerinde daha fazla durmak yararlı olabilir.
Seçimlerden HDP’nin barajı aşarak ve çok sayıda milletvekili kazanarak çıkması, tüm siyasi dengeleri alt üst etti. Şenlik havasında gidip bu partiye oy veren seçmenler, olup bitenin ne kadar farkında ya da değil, önemi yok. Bundan sonrası onların öngörebildiğinden çok daha farklı olacak.
HDP’nin 80 milletvekili ile parlamentoda olması, İstanbul ve İzmir’de aldığı oylar, Türkiye’nin belli bir bölgesinde oyların çok büyük bir bölümünü alması, ödünç oylar ve operasyonlar dışında da okunmayı hak eden bir gerçek. Ödünç oylar var mı, elbette. Bunlar uluslararası bir güç merkezinin, ülkemizdeki belli bir sermaye ve medya çevresiyle ortaklaşa yaptığı operasyonun sonucu mu, elbette öyle. Peki doğu ve güneydoğuda insanlar sandığa giderken terör örgütünün baskısı var mıydı, elbette vardı.
Ancak bundan fazlası var. Yukarıda saydıklarımız, HDP’ye giden oyların bir bölümünü açıklasa bile, sözgelimi dindar ve muhafazakar diye adlandırdığımız Kürt seçmenin verdiği oyları izah etmiyor.
2015 yılındaki ilk yazımdan bir alıntı yapmak istiyorum:
‘...Toplumun ortalamasından daha dindar özellikler taşıdığını bildiğimiz Kürtlerin arasından, nasıl oldu da PKK ve onun etrafında şekillenen bir tez ya da siyasi hareket ortaya çıktı? İşin terör boyutunu da içine alacak şekilde yeniden düşünelim. Dindar bir topluluğun içinden, böyle bir ayrılıkçı hareket nasıl ortaya çıktı ve büyüdü?
Tüm bunlar için Kürtleri suçlayabilirsiniz. Bu en kolay yoldur ve sizi rahatlatabilir. Ama gerçek kesinlikle bundan daha fazlasıdır. Gerçek, yıllar yılı aşiret ve benzeri parantezler içinde din adına dayatılanlara duyulan öfkenin, uygun bulduğu zeminde ortayı çıkması, daha doğrusu patlamasıdır. O yüzden PKK’nın nasıl olup da bölgede taban bulduğunu gerçekten konuşamıyoruz. Çünkü yüzleşmemiz gereken çok farklı sorunlar var.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, AK Parti’nin özellikle ikinci ve üçüncü iktidar dönemlerinde çoğumuzun farkında bile olmadığı bir devrim gerçekleştirdi. Doğu ve güneydoğuda, kendilerini olmazsa olmaz sayan ve geçmişte merkez siyaseti kıskaç altına alan aşiret ve benzeri dengeleri bir kenara bırakarak listelerini oluşturdu. Bunu gözden kaçırmamakta yarar var.
Çözüm, AK Parti’nin kuruluşundan bugüne doğru olarak yaptığını bir kez daha vurgulamasında. Her kesimi kucaklayan, kendisine oy vermeyenlerin de ‘emin’ olduğu söylemi tekrar güçlendirmeli. Bu hepimiz için, ama belki de şu sıralar en çok Kürtler için büyük değer taşıyor.’ (Star, 1 Ocak 2015)
Bir yerlerde neyi eksik veya yanlış yaptığımız konuşmazsak, yola devam edemeyiz. Yakın coğrafyamızda yıllardır esen ayrılıkçı Kürt rüzgarının eninde sonunda bu tür tezlere çok uzakmış gibi görünen insanları da etkilemesi, onları bu tezleri savunan partilere oy verecek hale getirmesi, artık tahmin edemeyeceğimiz kadar büyük bir sorun haline gelmiştir.
Bu sorunu yönetme cesareti olan iktidar olacaktır. Bu kadar açık ve net.