Seçmen, oyunu verirken bir değerlendirme yapar. Şu veya bu partiye oy vermesi için gerekçeler oluşturur. Seçimden sonra da o partinin kendi gerekçeleri istikametinde politikalar yürütüp yürütmediğini gözler, duruma göre “İyi ki oy vermişim” der ya da pişman olur. Bazen o pişmanlık “Elim kırılsaydı da oy vermeseydim”e kadar uzanır.
Daha önce Ak Parti’ye oy veren bir kısım “Dindar Kürt”ün, 7 Haziran’da HDP’ye yöneldiği biliniyor. Acaba hangi saiklerle bu yöneliş gerçekleşmiştir ve bugün aynı seçmenlerin yaptığı değerlendirmede “İyi ki vermişim” yaklaşımı mı hakimdir yoksa “Pişmanlık” mı?
Bunun için HDP’ye oy verme gerekçelerine bakmak lazım öncelikle. Nelerdir onlar?
1- “Türkiyelileşme” gibi bir teması da bulunmasına rağmen ağırlıklı olarak Kürtlük siyasetini takip ettiği için HDP’nin barajı aşması istenmiştir. Yani bir tür “Kürtlük bilinci” etkili olmuştur.
2- HDP’nin barajı aşması istenmiştir, ama sebep Kürtlük siyaseti değil, barajın aşılmaması durumunda Doğu-Güneydoğu’da hayatın yaşanmaz hale gelmesi tehdidinden duyulan endişedir.
3- HDP barajı aşsın ki, silahlı yapı devreden çıksın diye düşünülmüştür.
4- HDP’nin silahlı yapı ile iç içe olduğu bilindiğine göre, HDP’ye oy verenler, dindar veya değil, aynı zamanda silahlı yapının varlığına ve yürüttüğü mücadeleye de onay vermişlerdir.
5- Ve tehdit sonucu HDP’ye oy verilmiştir.
Şimdi oturup değerlendirelim:
Acaba yukarda sayılanlardan hangisi ağırlıklı olarak Dindar Kürt seçmenin HDP’ye oy vermesinde etkili olmuştur?
Bir: Bence en önemli etkenlerden birisi tehdittir. “HDP barajı aşmazsa bölge yaşanmaz olur” kaygısı da o tehdit kapsamındadır, doğrudan sandık başındaki tehditler de.
İki: Kürtlük aidiyetinin de “HDP barajı aşsın” hassasiyeti doğurduğu bir gerçektir.
Üç: HDP barajı aşsın ki silahlı yapı gerilesin düşüncesinin de etkin olduğu tahmin edilebilir.
Dört: “Kürtlük bilinci”nin silahlı yapıyı da meşru görecek boyuta gelmiş olması durumu. Burada hiç kuşkusuz çok önemli bir başkalaşım var demektir ve o seçmen, farkında olarak olmayarak, diyelim PKK etkinliğinde kurulacak bir bölgesel yönetime de razı olma noktasındadır. Benim edindiğim izlenim, sade Dindar Kürt’te böyle bir eğilim yoktur. Hatta o sebeple silahlı yapıya karşı kendi savunmasını Ak Parti’ye oy vererek gerçekleştireceğini düşünmüştür. Bu toplum kesimininancak devlet korumasını yeterli görmediği durumlarda “Silahlı yapıya boyun eğmesi”nden söz edilebilir. Ancak, belki “daha siyasal boyutta İslamcılık” kategorisine girenler, “Kürdistan” diye tanımladıkları bir coğrafyada PKK-HDP-KCK etkinliğinde bir siyasi yapılanışa razı olmuş görünüyorlar. Yer yer “Hak arama” gerekçesine sığınıp siyasi ittifaklar yapıyorlar. Buralarda Siyasi Kürtçülüğün, İslamcılığı bir hayli baskıladığı bir durum söz konusu.
Seçimlerden sonraki “Terör ve Terörle Mücadele” tırmanışı, seçimlerdeki tercihleri yeniden değerlendirmek için bir hayli malzeme sunmuş durumda:
- Bir kere terör, devlette görev alan kim varsa onu kategorik düşman statüsünde görüp yok etmeye yönelmiş, bu da hedef alınanların etnik kimliği ortaya çıktıkça nasıl kör bir mücadeleye yönelindiğini göstermiştir. Türkçe ağıtlara Kürtçe ağıtlar karışmıştır çünkü. Kürt anne-Türk baba ya da Kürt anne-babanın çocukları PKK cinayetlerinin kurbanı olmuştur. Dindar Kürtlerin bu cinayetlere Kürtlük aidiyeti adına razı olması söz konusu olamaz.
- Diğer yandan devlet, bölgede ve ülke çapında örgütün bizzat ve daha çok Kürtler üzerindeki tehdidini ortadan kaldırmak için harekete geçmiştir. Bu mücadele bölge insanında örgüte karşı gerçek bir güvenlik duygusu verebilirse insanların boyun eğme tavırları da değişecektir.
- Bölge insanının Pol Potçu örgüte karşı direncine sahip çıkmak yerine silahlı yapı ile koalisyon duyguları yaşayan “Siyasal Kürtçülüğe evrilmiş İslamcılar” çok dramatik bir tercih halindedirler. Dilerim bu dramatik ilerleyişi, en uç boyutlarda yaşamak zorunda kalmazlar.
- “Dindar Kürtler HDP’ye gitti gider! Geri dönmez” yaklaşımları boş. Hayır gitmez. Dindar Türkler CHP’ye gitti mi ki! Dindar Kürt’ün Ertuğrul Kürkçü ile Cemil Bayık’la ya da Demirtaş’la yürüyeceği yol kaç kilometre olur? Ne dersiniz Bayram Namazında bile buluşulabilir mi?