Dünyanın en barışçıl eylemi diyorlar “Gezi kalkışması”na. Az daha ‘devrim’ yapacaklardı o “barışçıl eylemle” ama Kabataş’ta bir genç kadına yapılan taciz haberi devrimin ellerinde patlamasına sebep oldu!
Herhalde bu yüzden, yani ‘devrimlerinin’ akim kalmasına sebep olduğu için devrimin çocukları bugün hala yapamadıkları devrimi küfür seanslarıyla anıyorlar. Sosyal medyada küfür ayinleri yapıyorlar. Bunların okumuş yazmış, profesör, gazeteci-yazar, tv yorumcusu olmuşları ise yapamadıkları devrimin acısını çıkartıyorlar; tv ekranlarından ve köşelerinden tehdit ve hakaret yağdırarak.
“Yargılanacaksınız, yalancısınız!” Bu iki kelime ile katarsise ulaşıyorlar. Hakaret ve tehditleriyle kendi kendilerini cuşa getirip çapulcu taifesini komuta ediyorlar.
Onlar tv ekranlarından hakaret ve tehdit ettikçe sosyal medya çapulcuları hep bir ağızdan jenerik küfürlerine başlıyorlar. Küfrün her halini sergiliyorlar, Gezi kalkışmasında duvarlara, yaktıkları otobüslere, kurdukları barikatlara döşedikleri küfürlerin benzerleriyle selamlıyorlar birbirlerini. Parolaları olmuş küfür, tıynetleri olmuş.
***
Küfür sözlü şiddetin en ileri ve en iğrenç halidir. Ağzı küfür ve hakaretle açılan, organize küfür korosu olarak hareket eden çapulcu taifesinin Gezi’deki performansı hala akıllarda. Yapamadıkları devrimden arta kalan birkaç komünal yaşam denemesi görüntüsü, Taksim’i kuşattıklarını zannettikleri döneme denk gelen bir kandilleşme tiyatrosu ve duran adam enstalasyonundan başkaca “barışçıl” etiketi ile anılabilecek belki birkaç kare polisin baskınından önce çekilmiştir...
Niyet hayır olmayınca akıbette hayır olmuyor işte.
Gezi kalkışması sırasında ve sonrasında Gezi’ye katılmayan, eleştiren, bunu hükümeti düşürme planı olarak gören ve bu görüşün alameti farikası olarak başörtüsü takanlar otomobillerinin içinde, zengin elitlerin kurtarılmış bölgelerinde, çarşıda pazarda, banka kuyruğunda, mütemadiyen sözlü şiddete maruz kaldı. Bir alışveriş merkezindeki kafede yemeğini yerken Gezici güruhun eylemine iştirak etmediği için alkışlarla, yuhalamalarla, kalk kalk çığlıklarıyla yemeği zehir edilen adamın görüntüsü youtube’da duruyor. Tahammülsüzlüğün ve nefretin derecesi hakkında tek başına yeterince fikir veren bir video. Başörtülü kadınlar ise açık hedef haline gelmişti o dönemde. “Tayyibin...” diye başlayan cümleleri kuranlar mı dünyanın en barışçıl eylemcileriydi.
Kabataş’taki olaya gelince. Birkaç gazeteci olayın mağduru olan kadını dinledik. Onlardan biri de bendim. Elif Çakır, Balçiçek İlter ile birlikte gittik Zehra’nın yanına.
Bize anlattıkları savcılığa verdiği ifadelerin bile gerisindeydi. Elde hem kadının beyanı hem savcıya verdiği ifade varken gazeteci olarak yapmamız gereken Gezi kalkışmasına zarar verebileceğini hesap edip üstünü örtmek olmalıydı, öyle mi?
Kadının yaşamış olabileceklerinin bir önemi olamazdı, Gezi’nin devrim idealinin yanında...
Kadına şiddete hayır diyen kadın dernekleri de sus pus oldu o dönem. Çünkü Kadın değildi önemli olan, hangi kadın olduğuydu. Tıpkı başörtüsü yasağından taraf olabilen feminist kadınların hemcinslerinin mahrumiyetine seyirci kalmaları hatta bundan zevk almaları gibi...
Çünkü insanlıkları ideolojileriyle sınırlıydı!
Her taraf mobese kameralarıyla doluyken bir tane bile kayıt bulunamaması, aradan onca zaman geçtikten sonra itinayla hazırlanmış bir görüntünün, “Kabataş yalanmış” dedirtmek üzere basına servis edilmesi, o dönem cemaatin emniyetteki paralel yapılanmasının dimdik ayakta olduğu hatırlanınca hiç de tuhaf değil. Üstelik mobeselerin cemaate yakın firmalara ihale edildiği bilgisini de ekleyin; Zehra’nın nasıl bir kumpas içine düşmüş olabileceğini tahmin etmek hiç zor değil.
Ama tabi ki hata yine ondaydı. Taciz anında akıl edip selfie çekmeliydi.
Özgecan, katili tarafından öldürülmeyip taciz edilerek bırakılsaydı o ıssız minibüs yolunda, nasıl ispatlayacaktı yaşadıklarını?
***
“Halkı tahrik etmekten yargılanacaksınız, yalancısınız” diyor birileri.
Yumurta hesaplardan değil, sözde gazetecilerin hesaplarından paylaşıldı, “bilmem nerede ölü sayısı artıyor, şu sokakta çatışma çıktı, polis plastik mermi kullanıyor, tomalarla kimyasal sıkılıyor, biber gazı kuşları bile telef ediyor, panzerler insanları eziyor” yalanları.
Yine twitterdan sevk ve idare edildi Dolmabahçe kuşatması. Başka eylemlerden, polis müdahalelerinden fotoğraf apararak düpedüz asparagas haberlerle Gezi kalkışmasını toplumsal bir infialmiş gibi göstermeye çalışanlardır asıl yargılanması gerekenler.
Ama ne desek nafile işte...
Diliniz kaba vicdanınız taş olmuşsa...
#dilinizKABAvicdanınızTAŞ